Akademiklink olarak 7 ay boyunca sizlerden gelen ve yine sizin oylarınız ile seçilen torpil hikâyelerinde birinci ve ikinciler arasından yılın hikâyesini “YKS Kölesi” rumuzlu Asumanzedemiz kazandı.
Rumuz: Zoraki_Minimalist
Bir devlet üniversitesinde 2013 yılından beri öğretim görevlisi olarak çalışmaktayım. Ocak 2019 yılında doktora eğitimimi tamamladım ve o günden beri akademik kriterleri sağlamama rağmen kadro beklemekteyim. Kadro konularıyla ilgili de torpil hikayelerim olmakla birlikte, anlatacağım torpil hikayesi biraz daha farklı bir konuda. Hemen başlıyorum. Çalıştığım fakültede, her bölüme bir koridor ayrılmış bulunmaktadır. Her bir koridorda da 10-12 adet küçük oda ve 3 adet de büyük (duble) bulunmaktadır. Bu odaların dağılımı genellikle her bölümde benzerlik göstermektedir. Profesör olan hocalar büyük odalara yerleşmekte ve diğer odalarda diğer öğretim üye ve elemanlarınca da paylaşılmaktadır. Hikayem de bu noktada başlıyor aslında. Bölümümde çalışan ve öğretim görevlisi kadrosunda olan bir diğer arkadaş, fakültemizin dekanıyla siyasi olarak aynı kulvarda yer alığı ve tanışıklıkları uzun çok uzun zaman öncesine dayandığı için bölümümüz de 1 profesör ve 3 doçent varken, bu büyük odalardan birine dekanlık kararıyla yerleştirildi. Bu da yetmedi. Kendisine, yine dekanlık tarafından, 1 adet taşınabilir projeksiyon cihazı, 1 adet laptop, 1 adet masaüstü bilgisayar tahsis edildi. Ama bu da yetmedi. Benim bilimsel çalışmalarım için bana en az iki adet çok iyi kalite monitör lazım diyerek de bunları dekanlıktan istedi. Ve dekanlık da bu iki monitörü kendisine tahsis etti. Bunlar da yetmedi, benim çok geniş bir kitap koleksiyonum var diyerek fazladan 6 adet kitaplık istedi. Normalde her hocaya 3 adet verilen kitaplıktan, fazladan 6 tane daha aldı (toplam 9 adet). Bunlar da yetmedi kendisine. Odasının büyüklüğünden dem vurarak, fazladan 2 sehpa, 2 adet koltuk istedi. Ve ivedilikle tahsis edildi bu malzemeler kendisine. Peki bu bahsettiğim arkadaş bu malzemelerle neler yaptı ve yapmadı? Öncelikte, bu arkadaş 2014 yılından beri doktora yapmaktadır ve fakülteye geldiği günden bu yana bir tane bile makalesi, basılmış bildirisi vs. bulunmamaktadır. Odası oldukça geniş ve ferah olduğundan, projeksiyon cihazını odasının bir köşesine kurup, kendi seçtiği öğrencilerle odasında film izlemekte, zaman zamansa yine kendi seçtiği öğrencilerle sohbet toplantıları yapmakta. Bilgisayarlardan bir tanesini kendi evinde kullanmakta, sehpalardan bir tanesi odasının kapısının önünde durmakta ve üzerinde siyasi içerikli dergiler bulunmaktadır. Allah var. Hakkını yemek istemem. Odasındaki 9 adet kitaplık ağzına kadar kitapla dolu. Ancak, kendisini bir bile kitap okurken görmedim. Bu arkadaşımız bolluk içinde yüzerken, biz sefillere ne oldu? Hemen onu da anlatayım. 2013 yılında mesleğe başladığım ilk günlerde dekanlıktan bir adet bilgisayar istedim şahsıma zimmetlenmek üzere. Cevap “maalesef bütçemiz yok” oldu. Tamam dedim gidip kendi imkanlarımla bir bilgisayar satın aldım. Sonra bu arkadaşa tahsis edilen malzemeleri görünce, büyük bir hadsizlik ederek yine bir bilgisayar istedim. Dekan hocamızın cevabı halen bugün olmuş gibi kulaklarımda çınlamakta. Bana, “öyle herkeselere bilgisayar neyim verirsek, bu fakülte nasıl geçincek? Biraz da idare etmeyi öğrenin. Bu yoğurdun bolluğu nerede?” diyerek, beni kibarca geri çevirdi. Yine gidip kendi imkanlarımla bir bilgisayar aldım. Aradan biraz zaman geçti. Odamda yıllardır (2013’ten beri) kullanmakta olduğum sandalye kırıldı. Bu sefer dekanlıktan değil de fakülte sekreterinden istedim. “Hocam inanın, fakültede bir adet kürdan bile yok hocalara verilecek” dedi. Bu ve bunun gibi hikayelere bakarak, belki yanlış olacak ama, bu sistemi komple, ama a’dan z’ye, atomlarına kadar yıkıp, yeni bir akademik sistem kurmazsak, hiç biri yere varamayacağımız gibi birkaç yıl içerisinde de uluslararası platformlarda ilk 1000’de hatta ilk 1500’de bile üniversitelerimizin olması zor görünüyor. YouTube kanalınızda istatistiksel yöntemlerle ilgili videolar bana zamanında çok yardımcı olmuş ve yol göstermişti. Ayrıca, kanaldaki diğer tüm videolarda gerçek çok iyi. Kanalı kısa zamanda toparlamanız dileğiyle. Tüm o güzel videolar için teşekkürler.
Rumuz: Şerefli İkinci
Orta sınıf bir aileden gelen hayatımın hemen hemen hepsini okullar, dershaneler, kütüphaneler ve sınavlarla geçiren birisiyim. Yıllarca çalışırsan iyi okullara gidersin ve iyi okullardan mezun olup güzel işlere girersin isimli antik dünyadan kalma, bir o kadar muhteşem ancak bir o kadar da yunan mitolojisi kadar gerçekliğe uzak edebiyat eseriyle büyümüş koca bir neslin üyesiyim ben de. Evet hocam KANDIRILDIK. Bu kandırılmayı uzun süreler kabul etmek istemedik, reddettik, anne babamızın sözlerine birçok kez inanmaya çalıştık. Birçoğumuzun yaşadığı gerçekliğe dönme hikayesini ben de Babişko Asumanlar sağ olsun yaşadım. Kısa ve sitemkar girizgahımdan sonra hikayeme geçeyim. Ülkemizin güzide üniversitelerinden birisine oldukça yüksek bir puanla girip, yıllarca çalışıp 2.olarak bölümümü bitirdikten sonra, içimde yanan akademik uğraşlara adanmış bir hayat için kendi okulum ve bölümümde yüksek lisansa devam ettim. Tabi her uslu yüksek lisans öğrencisi gibi bir yandan gece gündüz çalışıp akademiye kendi özgün katkımı nasıl yapabilirim diye didinirken, diğer bir yandan ilanlara göz atıyordum. İlk başlarda yaşadığım ve çevre illerdeki toplam 3 kadro için başvuru yaptım. Hepsinin sınavında ikinci oldum. Sonra hemen her akademisyen adayı gibi önce sorunu kendimde arayarak ALES puanımı daha da yükseltme kararı aldım. Çünkü hep ufak farklarla birincilikleri kaçırıyordum ve artık işimi şansa bırakmayacaktım. Tabi şimdi bakınca o zamanki aklıma tüküreyim, ne kadar naif ve saf bir çocukmuşum meğer diyorum. Bu olaylar hep bizleri uyandıran ve hepimizin yediği koca gerçeklik tokatından önce. Neyse devam edeyim hocam. ALES puanımı da Allahuekber Dağları seviyesine çektikten sonra kendi bölümüm kadro açmıştı. Her işte bir hayır vardır dedim hemen. Ne güzel olmuş da ikinci olmuşum önceki kadro sınavlarında, bak görüyor musun çalışmaya devam edersen fırsatlar ayağına geliyormuş kafasıyla içim içime sığımadan gece gündüz çalışıyorum. Sınava girince kendi bölümümün verdiği eğitim formasyonuna uygun sorulara, bölümümde geçirdiğim 7 yıllık deneyimle acımasızca cevaplar yazıyorum. Sınavdan çıktığım anda acaba hangi odaya verirler beni diye düşüncelere dalıyorum. Ah şerefli ikinci ah, sana verecekleri bambaşka şeyler var da neyse konumuza dönelim. Tabi ki ikinci oluyorum yine kıl payıyla. Bu sefer diyorum ki giren kişi hak etmiştir muhakkak. Hocalarıma o kadar güveniyorum. Kaldı ki beni de tanıyorlar. Beni geçen kişi kesinlikle hak etmiştir. İşte hocam tam da bu noktadan sonra oldu olanlar. Sonuçlar açıklandıktan 2 hafta sonra tez hocamla konuşmaya gittiğimde, hocam bana neden sınava girdiğimi ona söylemediğimi sordu. Ben de hocam neden söyleyeyim ki diye saf saf sorduğumda ise hocam öyle şey mi olur dedi. Önceden söyleseydin seninle sınav öncesi bir oturup sınav konuları üzerine konuşur, seni hazırlardık dedi. Olsun hocam bir dahaki sefere söylerim dedim. Bir yandan da içimden gayet iyihazırlanmıştım, daha ne yapacaktım zaten diye geçiriyordum. Tabi sonradan öğrendim ki birinci olan kişi bölümde başka bir hocanın tez öğrencisi çıktı. Gayet olabilir. Ben de aynı bölümün tez öğrencisiyim zaten. Tabi sonradan yine öğrendim ki, güzide hocalarımız sınav öncesi almak istedikleri araştırma görevlisiyle bir motivasyon konuşması gerçekleştiriyorlarmış. Yani ben gidip kendi hocama sınava gireceğimi belirtsem, büyük ihtimalle tez hocam beni önerip diğer hocalara ‘sınav öncesi’ benim alınmam için öneride bulunacakmış. Uzun süre keşke söyleseydim dedim hocamlar. Sizlere yalan söylemek istemiyorum. Benim yerime giren kişiye her rastladığımda ondan daha iyi olabileceğimi, o kadroyu benim hak ettiğimi ve kadroyu alabilmek için her yolun mübah olduğunu düşündüm. Ben de Babişko Asuman olmak istedim. Her şey ne kadar kolay olurdu. Bu olayın ardından yaşadığım 1 yıllık depresyon ve hayal kırıklığından sonra kadrolara başvurmaya devam ettim. Girdiğim 5 sınavda da ikinci oldum. Artık sınava girmeden kimin gireceğini ufak bir araştırma sonunda rahatça tahmin edebiliyorum 🙂 . Aaa bak burdan güzel tez konusu çıkabilir akademisyen arkadaşlar değerlendirin, hatta sizlerle metotdumu bile paylaşırım mesaj atabilirsiniz. Aslında ben de yazardım ama artık ben pes ettim. Mücadeleyi sizlere devrediyorum. Yaşadıklarımdan sonra Babişko Asuman’ları oldukça iyi anlıyorum. Böyle bir fırsatı kullanabilen kullanıyor çünkü bu hayat acı ve safalet içinde geçirmek için çok kısa. Babişko Asuman olmak ister misin hala diye sorarsanız ise asla olmam derim. Çünkü haksızlığı yaşamak oldukça zor bir deneyimdi. Bunu başkasına yaşatamam hocamlar. Acı ve sefalet içinde yaşamak, haksızlık duygusunu başkasına yaşatmaktan daha hafif gelecektir. Şerefli ikincilikler insanı yorar, hatta pes ettirir. Şerefli ikinciler asla birinci olma şansına yakalayamayadabilir. Yani bir gün her şey güzel olacak, onlar da yaptıklarını bulacaklar gibi, anne babamızın yarattığı hikayeye benzer başka bir antik ederbiyat eseri yaratmak istemiyorum. O yüzden hepiminize, hepimize iyi şanslar diliyorum. Kendimizi geliştirip, Babişko Asuman’ların karşısına dikileceğimiz günlerin özlemiyle sizleri selamlıyorum. Hoşça kalın şerefli ikinciler sizi. AkademikLink ekibine not: Yazdıklarımı tekrar okuyup düzeltme yapamadım hocamlar. Baştan okumak bana bir miktar acı verdi ve devam edemedim. Düzeltilmesi gereken yerleri istediğiniz gibi düzeltebilirsiniz(noktalama, yüklem uyuşmazlığı veya yazım hataları). İlk defa az da olsa içimi döktüm, okuduğunuz ve bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Kolaylıklar diliyorum.
Rumuz: KorpusLuteum
Ben X üniversitesinde doktora yapmaktayım. 2020 yılında benim alanım olan bir bölüme öğretim üyesi ilanı açıldı. İlana 3 kişi başvurdu. X üniversitesi sınav için duyurusunu ilk defa isimleri ve soyadları belli olmayacak şekilde ilk kez açıkladı. Çünkü 3 kişiden biri rektörün yeğeni idi. Tüm puanlarım rektörün yeğeninden yüksekti. Ayrıca bölüm biyoloji ile ilgili bir alandı ve rektörün yeğeni inşaat mühendisi idi. Başvuru sonuçları açıklandı ve ben sınava giremiyordum tüm şartları sağladığım halde. Hemen ilgili birimi aradım. Apar topar yeni ilan yayınlayıp hatalarını düzelttiler. Telefonda düzelten kişi ile konuşurken personel daire işleri başkanı olan zat personelin benimle konuştuğunu anlamadığı için aynen şu cümleleri kurdu. PB: Rektör diken üstünde zaten bu kadro için bir de böyle hata mı yapıyorsunuz ha? Olacak iş değil. Personel : Başkanım. Ve telefon kapandı. Puanlarım yüksek olduğu için ben yine çalıştım. Tabi umudum yok. Çoğu arkadaşım torpille girmiş üniversiteye. Soruların verildiğini biliyorum sınavdan önce. Ama yine bizdeki de umut. Sınavdan önce araştırdım rektörün yeğenini. İngiltere’de yükseğini yapmış. Hiç SCI endeksli yayını yok. Akademik anlamda hiçbir şeyi yok. Belki dedim bir umut olurda insaflı olurlar. CV’ me bakınca utanırlar. Neyse sınav günü geldi. Sınava giren hocaları tanıyorum. Sınavı bitirdim. Dedim içimden bu kağıt tarafsız okuyana en az 90. Ama bunlar okuyacağı işin rektörün yeğenine ne kadar puan gerekiyorsa o kadar. Bu arada 3. aday sınava gelmedi. Onun hiç umudu yoktu sanırım. Sonuç günü geldi. Bir de ne göreyim. Atanamamışım 😂 atanamam tabi. Rektörün yeğeni benden 20 puan fazla alması gerekiyordu benim puanımı geçmesi için. Hocalar hakkaniyetli davranıp 21 puan fazla vermişler rektörün yeğenine. Kıl payı olsun. Göze batmasın. Sonra sınavdaki hocaların hepsi bir bölümün bölüm başkanı veya fakültenin dekanı oldu sınavdan sonra. Biyoloji ile ilgili bir alana inşaat mühendisi atanmış oldu. 2 yıl geçti. Babişko Asuman’ın CV ne bir bakayım dedim. Sadece bir bildiri yapmış 2 yılda. Ben de özel bir şirkette çalışıyorum. 2 yılda 5 SCI endeksli yayın yaptım. 4 tane kitap bölümü yazdım. En acısı da sınavdaki kağıdımı okuyan doçent ve profesör olan insanların ve benim yerime atanan insanın toplamından daha çok yayınım olması ve atıf sayımın bu dört kişiden 6 kat fazla olması. Doktoramı bitirmek üzereyim. Akademiyi düşünmüyorum. Çalıştığım şirkette Ar-Ge yöneticisiyim. Bilimi çalıştığım kurumda yapıyorum. Yayınları şirketim adına yazıyorum. Üniversitede arkadaşlarım var. Çoğundan midem bulanıyor. Liyakatsiz insanlar çoğu. Akademik teşvik için yazdığım makalelere ismimi yazar mısın diyen var. Türkiye’de bilim insanı olmak zor. Çünkü akademi öldü. Bu da benim liyakatsiz dolu yüksek torpilli bir anım.
Rumuz: Madame Tesla
Umarım bu hikaye başıma iş açmaz diyerek anlatmaya başlayayım.😁Makine mühendisliği 3. sınıf öğrencisi olduğum sene bölümde makine topluluğu kurup arkadaşlarla elektrikli araba yapacaktık. Bu arabayla da üniversiteler arası yarışmaya katılacaktık. Yurt dışında elektrikli araç isine giren bir Türk abi ile anlaşıp sponsor oluşturmuştuk. İki elektrikli arabayı bölüme hibe edip reklamını yapacaktı. Arabalar ülkeye ve olduğumuz şehre kadar geldi bölüme hibe edilmesi için rektörün onayına ihtiyacımız vardı. Desteğini bizden hiç eksik etmeyen dinamik dersi hocamız öncülüğünde rektörle görüşmeye gidildi ve rektör araçlardan birinin kendisine verilmesi karşılığında onaylayabileceğini ima ederek resmen işi rüşvete dönüştürdü. Hocamızın sinirler tavan ortalık karışık, bir anlık öfkeyle olayın ustu kapandı ve araç rektöre verilmedi. Proje iptal oldu arabalar sponsor tarafından şehirdeki bir galericiye verildi ve rektör o günden sonra makine mühendisliği bölümüne kin beslemeye başlayıp, o günden sonra ki başvuruları da reddetmiş. Mezun olduktan sonra duydum bolümden arkadaşlar İHA yarışmasına katılmak istemişler, makine mühendisliği bölümüne onay yok deyip geri cevirmiş. Bizimkilerde elektrik bolumu adına başvurup yine katılmışlar 😁🤷🏻♀️🤦🏻♀️ İste genç beyinlerin onu böyle kesiliyor bir ülkede… 🤷🏻♀️
Rumuz: Yks kölesi
Okul birincisi olduğum lisede beni birinci yapmamak için 12.sınıf notlarımla oynandı. Fark edince ailem geldi okula, notlarım eski haline getirildi. E-okul kapanmadan çok çok kısa bir süre önce notlarımı tekrar düşürüp e okulun kapanmasını beklediler. Kapanmadan 5 dakika önce fark ettim. O süreçten sonra psikolojim alt üst oldu inanılmaz hevesle ders çalışan biriydim sınav gününe kadar masanın başına oturup kitaplarım sırılsıklam olana kadar ağlayıp sonra uyuyordum tüm rutinim buydu kaç ay boyunca bütün netlerim düştü psikolojim alt üst oldu bu yaşta torpilin bu şekliyle karşılaşmak hele de sınava 2-3 ay kala bütün seneme mal oldu yüzsüzler! Ayrıca 100 aldığım notları 20 yaparak bile Babişko Asuman’ı 0.000004 puanla önüme geçirebilmiş olmaları da ayrıca çok ironik. Zaten lisenin başından beri özel okulda olan Babişko Asuman 2+2 hesabını zar zor yapıyorken birinciliğimin ve kontenjan hakkımın onun için elimden alınması çok çok çok zorladı beni her anlamda Buradan başta bana bunu yapan hocaların ve öğrencilerin ve velinin abv! Sonra da tüm Babişko Asumanların! Umarım kimse Babişko Asumanlarla karşılaşmaz artık herkes KENDİ emeğinin karşılığını alır.
Rumuz: Ümitsiz Adam
Bir devlet üniversitesinin uzak bir ilçesinde uzun yıllardır öğretim görevlisi olarak çalışmaktayım. Bugün size yıldırıp bıraktırdıkları doktoramdan bahsetmeyeceğim. Bugün size merkeze daha yakın ilçelerde ya da merkezde açılan öğretim görevlisi kadrolarına yaptığım sayısız ümitsiz başvurularımdan birinden bahsedeceğim. Tam bu yazıyı yazdığım gün, bir sürü özel şartı olan ama şartları tesadüfen bana uyan bir ilanın muhtemelen benim yüzümden (puanlarım yüksek) iptal edilmesiyle bir şeyleri değiştirmeye başladığımı düşünmeye başladım. Ama yok bu yazıda bundan da bahsetmeyeceğim çünkü en keyifli yerinde alımı iptal ettiler keyifli bir hikayesi yok. Gelelim asıl meseleye, yine bir gün başkalarının açtırdığı kadrolara bakıyorum. Güzel bir yerde yine özel şartı olan ama tesadüfen bana uyan bir kadro gördüm. Neden olmasın dedim. Hemen başvurdum, bu en sevdiğim alımlardan biriydi çünkü iptal etmediler hem de ilk sırada olmama rağmen. Sınav günü geldi, biz orada 3 kişiydik ilk sırada ümitsiz adam, ikinci sırada daha ümitsiz adam ve üçüncü sırada çok önemli birinin yeğeni olan Babişko Asuman. Sonuçlar açıklandı ve beklendiği gibi Babişko Asuman kadroya atandı. Buraya kadar ki kısmı artık klişe oldu biliyorum. Devam ediyorum, Babişko Asuman kadroya atandı ama atandığı yer A mezunları için, asuman ise F mezunu. Nasıl olsa atandı ne olacak ki diyebilirsiniz ama asuman için hikâye yeni başlıyor. Daha onun doktora yapması o bölüme idareci olması o fakülteye idareci olması ve hatta ileride rektör olması gerekiyor. Önce şu mezuniyet sorununu aradan bir çıkaralım. Asuman benim de mezunu olduğum A bölümünün lisans ve doktorasına aynı anda (Bir dakika beynim yandı yüksek lisans ne oldu? Onu alakasız bir bölümde daha önce yaptık canım) kayıt yaptırıp 4 yıldan kısa bir sürede ikisini de bitirdi (ben kesin geri zekalıyım A’yı tek başına okurken zorlandım). Neyse, asuman doktorayı bitirir bitirmez kendine yeni bölüm kurup oranın başına geçti ve yoluna devam ediyor. Bir ihtimal gerçekten çok zeki biri olup bunların hepsini hakkıyla almış olma ihtimali var mı olabilir. Yorum sizin.
Rumuz: Onların torpili varsa ben de kız kaçıranım
Üniversitemde şahit olduğum vahşet. Zincir sistemi
Ben de bol torpilli bir Y üniversitesinde öğrenciyim. böyle giderse üniversitenin adı bir ailenin soyadı ile değiştirilip vakıf alanına geçecek. Her neyse olay şöyle başlıyor. okuduğum bölümde bir asistan hoca var (araştırma görevlisi). Bu hocanın babası da şans eseri yine bizim bölümde profesör ve bölüm başkanı. (ailecek ne kadar zekiler)
birkaç sene önce bir düğün fotoğrafı gördüm. Bizim profesör, asistan oğlu ve bizim o dönemki mezunlardan bir kız. Bu asistan hocamız mezun olan öğrencilerden birisiyle evlenmiş. Hiçte belli etmemişlerdi ilişkilerini. Mezun olan arkadaşımız da kaç zamandır akademisyenlik peşinde koşuyor ama bir türlü kazanamıyordu. Bizim profesör gelinine düğün hediyesi vermek istemiş olacak ki kız balayından dönmeden okula yeni araştırma görevlisi oldu. Tabi ailecek zeki oldukları için gelinlerini de zeki seçmişlerdir diye düşündük 🙂 . Ha bir de bu olaydan sonra uzun bir süre yeni bomba patlamaz izlerini unuttururlar diye düşünüyorduk ki yeni bomba patladı. okula yeni bir araştırma görevlisi atandı. Soyismi bi yerden tanıdık dur bakalım derken anladık ki o da gelinin kardeşi 🙂 şimdi sırada gelinin kardeşinin kimi alacağını beklemek var. Güzel bir bahar döneminde güzel yurdumun ovalarıyla ünlü kentinde yüksek lisans eğitim sürecine devam etmekteydim. Günün rutin işlerinden bir tanesi de net platformundan güncel akademik ilanları takip etmekti. Dönem sonuna doğru bu platform üzerinden yüksek lisans eğitimi yaptığım güzide üniversitemin bölümümle ilgili onlarca öğretim ve araştırma görevlisi ilanı yayınladığını öğrendim. İlanları okurken yaşadığım heyecan ve mutluluğun kaynağı ilan edilen kadro sayısıydı. Üstelik hiçbir yol ve posta masrafına katlanmamda gerekmiyordu. Daha önce yaşadığım tecrübelerden merkezdeki araştırma görevlisi kadrolarını bana yedirmeyecekleri dolayısı ile myo öğretim görevlisi kadrolarına başvurmanın çok daha realist bir seçim olduğunu düşünüyordum. Yüksekokul için tüm şartları fazlasıyla taşıyordum, birisi olmazsa diğeri kesin olurdu, ayrıca merkezden uzak ilçe yüksekokullarına benden daha yüksek puanlı kim talip olabilirdi ki? Heyecanla başvuru belgelerimi hazırladım, işsizliğe artık sondu, akademik bir alanda çalışma düşüncesi beni benden alıyordu. Konuştuğum arkadaşlarımda başvurmaya hazırlanıyordu ancak benim puan ve notlarım, derslerdeki cevval tavırlarım, hocalarımla iletişimim ideal adayı gösteriyordu. Dahası arkadaşlarla anlaşıp aynı kadrolara başvurmamaya ve birbirimizin rakibi olmamaya karar vermiştik…
Yazılı sınavın ve arkasından mülakat sınavının yapılacağı gün gelip çatmıştı. Onlarca aday aynı amfide toplanmış farklı kadro sınavlarına girecekti. Amfide en arkadaki sıraya oturmam söylenmişti, ilgili kadro yoklama listesi elime ulaştığında sevincim daha da artmıştı çünkü ilgili kadro için benimle birlikte tanıdığım bir adayın daha imzası vardı, yani sadece iki kişiydik, ya o; yada bendim. Yazılı sınavdan sonra mülakat sürecine geçildi, fakülteden tanıdığım hocalarım hiç renk vermeden sorularını sıraladı, cevaplarını aldılar, sorularının kalmadığını ilettiler, teşekkür edip dışarı çıktım. Bu iş bu kadardı ! Yazılı harikaydı, rakibimin ne yazılısı nede mülakatı istediği gibi geçmemişti ama liste son sözü söyleyecekti…
Heyecanla sonuçları bekledim. Haftanın son iş günü, son mesai saatinde sonuçların açıklandığı haberi geldi…
Üniversite internet sitesini açarken ellerim titriyordu, ana sayfada yayınlanmıştı. Heyecanla başvurduğum kadro satırına geldiğimde bir yanlışlığın olduğu hissine kapıldım, gözlerime inanamıyordum. Nasıl yani ? Sınavda görüştüğüm birlikte değerlendirme yaptığım rakibimde kazanamamıştı!
Evet iki kişi girdiğimiz sınav sürecinde hiç görmediğimiz, yoklama listesinde ismi bile bulunmayan üçüncü kişi asil olarak kazanmıştı. İdrak etmekte zorlansam da sınava giren başarılı rakibimiz sınava girmeye bile tenezzül etmemişti.
Pazartesi günü sınava giren diğer arkadaşla buluşarak doğruca rektörlüğün yolunu tuttuk, personel daire başkanlığı da dahil olmak üzere birkaç birimi dolaşıp durumu anlattık, rektör veya yardımcılarından randevu talep ettik, genel sekretere durumu anlattık, sınava girmeyen bir adayın başarılı bulunduğunu herkese anlatıp durduk, ancak bize böyle bir şeyin mümkün olamayacağı adayı tanımadığımız için fark etmemiş olabileceğimiz iletildi. Hak verenler olduğu gibi gülümseyerek nerede yaşadığımızı hatırlatanlarda oldu. Maalesef bir arpa yolu kat edemedik. Günün sonunda arkadaşımızın babası olayı basına taşıyacağını ileterek yöneticilerle görüşme talebinde bulundu.
İşin basına duyurulacağı konusu biraz daha ciddiye alınmamıza neden oldu, görevini bilmediğimiz bir şahıs bizlerin hala bu üniversitenin birer öğrencisi olduğunu dolayısı ile yüksek lisans sürecinin tehlikeye gireceği imasında bulundu. Tüm bu gelişmeler ortamı daha da gerdi ve bizim rektörlükten ayrılmamız istemdi. Kısaca kovulduk :-). İlan üniversitenin sitesinden o günün akşamı kaldırıldı. Biz elimizden geldiği kadar olayı basına ilettik. İlerleyen günlerde bizim başvurduğumuz kadro sınavı iptal oldu. Buraya kadar yaşananlar ve sonuç bizi azda olsa tatmin etti ama çok sürmedi.
Bir ay sonra tekrar ilana çıkıldı, daha önce sınavı kazanan adayın saçma sapan özellikleri belirtildi ve o kadroya o kişi göster göstere tekrar atandı…
Atanan kişinin bir hocamızın oğlu ve aynı zamanda başka bir yönetici hocamızın yeğeni olduğunu ve bu güzide üniversitemizin aile çiftlikleri gibi yönetildiğini sonradan öğrendik…Tez savunmam ve mezuniyetim sonrası bu güzide kuruma adımımı atmamaya dikkat ettim. Yıllar sonra akademisyen olarak görevlendirme nedeniyle gittiğim bu üniversitenin ilgili fakültesinde tüm bu şahısların bir odada çay eşliğindeki şen şakrak kahkalarına ve beni tanımadan selamlamalarına şahitlik ettim. O gün hissettiğim tiksinti ve mide bulantısını hayatımda hiç yaşamamıştım, bundan sonrada yaşayacağımı zannetmiyorum.
Rumuz: Operatör
Merhabalar yaklaşık 1 yıl önce başımdan geçen bir hikayeyi anlatmak istiyorum. Özel bir şirkette çalışıyorum. Şirkette takım liderliği için kontenjan açığı var diye talep açıldı. Lise mezunu ve belli bir süre şirkette çalışmış olan herkes başvuru yapabiliyordu. Benimle birlikte yaklaşık 300 kişi başvuru yaptı. Önce yazılı sınav yapıldı. 68 kişi sınavı geçmiş bende bunların arasındaydım. Mülakatlar başladı. Ben mülakata girdikten sonra çalışma alanına dönerken eskiden beraber çalıştığım bir arkadaşla karşılaştım. Süreç ile ilgili konuşmaya başladık. O da yazılı sınavı geçmiş mülakata girmek için gelmiş. Anlatmaya başladı hemen yönetici bana güveniyor ismimi yukarı bildirdi yardımcı olacaklar falan diye. Ben de bu yaptığın haksızlık değil mi o kadar insan uğraşıyor belki senden daha iyi yapacak insanlar vardır dememe rağmen yazılı sınavı geçtim ben hakkediyorum dedi. Sonuç olarak kendisi kadroyu kaptı.
Bir kaç ay sonra kendisi ile tekrar karşılaştık. Yüzüne karşı sen bu işi hak etmiyorsun, yeteneğin olsa bile başkasından torpil isteyecek kadar aşağılık rezil bir insansın dedim. Sanki kendisi anlatmamış gibi kimseden yardım almadım kendi başıma sınavları geçip takım lideri oldum falan dedi. Allah belanızı versin deyip muhabbeti kapattım.
Rumuz: Hiwron
Burada sizlere sadece bir bir torpil hikayesi değil aynı zamanda bir aldatılış hikayemden bahsedeceğim heyecanla dinleyin. Ben **** Üniversitesinde PDR bölümu okuyordum çok sevdiğim bir kız arkadaşım ve can kardeşim dediğim ev arkadaşım vardı. 3 kişi olarak çok eğlenirdik. Sonrasında üniversitede Erasmus duyurusu açıldı. Biz 3 kişi olarak başvurduk. Önce yabancı dil yazılı sınavı sonrasında ise sözlü mülakat yapılacaktı. Sabah yazılı sınava girdik ben o sınavdan dil öğrencilerinden bile yüksek puan alarak mülakata 2. Çağrılan kişi oldum. Erkek olan arkadaşım barajı geçemediği için direk elendi. Kız arkadaşımda barajı bir kaç puanla aştı. Elenen arkadaşımıza üzüldük ama yapacak bir şey yoktu çok iyi bir şekilde mülakat geçti. Kız arkadaşımla kesin Erasmus yapıyoruz gözüyle bakıyoruz fakat bu hikaye burada yazılıyorsa gidememişimdir. Tam da öyle oldu derse gitmediğim bir gün bu ikisi Erasmus’tan sorumlu hoca ile konuşup benim elenmemi ve 2sinin gitmesini sağlamışlar. Yanlış okumadınız tam olarak öyle oldu. Mülakatta 0 verip elediler. Onlar çok güzel Erasmus’larını yaptılar ben ise aylak aylak kaldım. Sonra ne mi oldu onu mu merak ediyorsunuz. Şuanda evliler ve çocuk bekliyorlar.
Rumuz: Torpilin 82 Tonu
Çok kısa tanıtayım kendimi, bir vakıf üniversitesinde arş. gör olarak çalışıyorum buraya girebilene kadar da en az 15 defa sınava girdiysem en kötü 12’sinde isme açılan kadrolara elendim. Ama en sevdiğim 2 tanesini paylaşayım istiyorum. İlk olarak o kadar çok isme açılan ilana elendim ki ilan görünce gidip bölüm başkanları veya dekanlarla konuşuyordum hocam isme açtıysanız başvurmayacağım şeklinde. Yine böyle bir ilan tabi bölüm başkanı hocamız adil olacağını vs. vs. anlatmıyorum bile. Sınav günü geldi çattı bir adayımız eşiyle geldi, eşi yer beğendi adayımıza, oturttu oraya, gözetmen arş gör kapıdaydı, arş görü bir güzel fırçaladıktan sonra gitti dr/doç. larla görüştü, yoklama sesli alındı adayın adını aklımda tuttum tabii, ön değerlendirmeyi kontrol ettiğimde en son sırada olduğunu gördüm (kanunen ön değerlendirme isimsiz yayınlanır ama burası tr kanun manun hak getire) neyse efendim uzmanlık alanım olan sınavdan 10 soruya hiç zorlanmadan cevap anahtarı misali cevapları yazdım çıktım ve tabii ki hepimiz 50-60 alırken adayımız 98 aldı, azıcık daha araştırayım dedim ki ne göreyim adayımız daha yüksek lisansa bile girmeden kongrelerde proflarla beraber konuşmacı olarak bile çıkıyormuş (benim akademisyen olduğum halde üniversitem maddi destek sağlamadı için katılımcı bile olarak katılamadığım kongreler).
Hikaye 2: Burdada 2 kişilik kadroya 15’e yakın başvuru vardı tabii ki yine torpilsiz kadro olduğu garantisini sayın hocalarımdan aldım. Adaylardan biri çok iyiydi (alesi, dili, ganosu çok yüksekti olur böyle şeyler) yani tek kişilik kadro için sınava giriyorduk muhtemelen. Benim başka bir arkadaşım 2 yıl önce aynı üniversitenin arş. gör. sınavına girmişti soruları da not almış benimle paylaştı, e biliyorum bende bunların bir daha oturup soru hazırlamakla uğraşmayacaklarını. Girdim sınava birde ne göreyim 7 soru sormuşlar 5’i aynı, ama küçük bir dipnot düşmüşler istediğiniz 5 soruyu cevaplayın her soru 20 puandır şeklinde. Ne garip sınav ! Neyse efendim cevaplarını adımdan iyi bildiğim soruları cevapladım bu sefer gerçekten cevap anahtarı vermiştim e dedim 100 alamazsam torpildir. Ne oldu peki kendi üniversitelerinden mezun öğrencileri 95 alırken ben 80 (birebir yazınca o kadar puan kıramadılar herhalde kıyamam sayın hocalarıma) aldım. Olsundu ama kanunmuş nizammış bilim sınavıymış ne gerek var zaten çalışma üretmemizde yasak sayın hocalarımızın alanı neyse çalışırız biz orda.
Emekleriniz için çok teşekkür ediyorum, bütün torpilsiz akademisyen adaylarına (muhtemelen mevcut akademisyenlerden çok daha akademisyen olan adaylar) şans diliyorum.
Rumuz: Anasından doğduğuna pişman enik
Issız dağın eteğinde gezdiğim bir gün ruhumu şad etmek için yaptığım işi düşünüyordum. Yaptığım iş dağ tepe gezmekti ama heidinin milka çikolatasını yediği, ırz düşmanı çoban peterle süt ineklerinin koşuştuğu yeşillikli portre resimleri gibi yerler değil. Bildiğin yazın sıcağında daha yerdeki kuru ottan vuran sıcağı atlatamadan rabbimize şu güneşi bir tık kıssın diye yalvardığımız bir habitat. Yine birgün gözü çıkasıca gavur nasıl yapmış lan diye işimi araştırmaya başladığımda ecnebinin ecnebice kitaplarına denk geldim ve bunları çevirmeye başladım. Akademinin parlak ışıltısı gözüme ışık olarak yansıyıverdi ve yüksek lisansı yapmaya başladım. Sonra baktım ki anadal yetersiz kalıyor ikinci üçüncü dördüncü anadalları açıktan yaptım. Bu arada yüksek lisansın da yetmediğini görünce ilintili diğer bölümde de ikinci yükseği yaptım. Sonra doktoraya başladım. Amma ne başlamak. Bu süreçte baktım ki üç kitabı tek başıma çevirmişim, 5 tane sci ex yayın (ki beni tanısanız benim bir yayın yapmamla aziz sancarın nobeli alması aynı düzlemde ortak noktaya tekabül eder) 10 bildiri, 4 proje ve 1 patent.. semiallhu limen hamide… bildiğin yardırmışım.
Sonra Ankara’ da doktoramı yaptığım üniversite spesifik alanım olan bölümde kadro açtı. Şeytan dürtmez hoca dürter misali aklıma karpuz kabuğunu soktu başvur başvur diye. Aslında ben akademi için yetersiz biriyim bunu biliyorum. Yani en azından akademinin temellerinden gelen insanları gördükçe kendimi hep yetersiz bulurum. Sonradan eklemlenmiş gibi duruyorum o mecrada. Elimden geldiğince yapmaya çalışsam da ne ben yetişebiliyorum ne vaktimi yetiştirebiliyorum. Neyse benim devletlü canum hocam senden başka başvuracak kimse de yok diye diye gazı verince bende columbia mont, dechatlondan alınan bot ve stanley termostan abu hayat iksiri gibi bir kahve içmenin dayanılmaz cezbesine kapılarak başvurdum. Bu arada da iyiden iyiye ayna karşısında kendime baktım yalan yok. :)Neyse sınav mülakata gitmeden hocaya sordum kaç başvuru var diye? Demesin mi 7 kişi. Adam öyle bi kadro açmış ki inşaat mühendisi de başvurabiliyor uzman hekim de, demirci ustasından kat kalorifer döşemecisine.. Aga neyse bölüm benim havasında ben daldım koridora, kapıda beklerken tanıştık gelenlerle. Allah var hepsi bu sıkışmışlık arasında bir ümittir diye gelmiş tertemiz insanlar.. ama bir kişi hariç. Biri yok. 6 kişiyiz. Sınava girdik 6 kişi. İçim bir buruldu. Hadi ben çalışıyodum iyi kötü ama gencecik insanlar, vakfetmişler kendilerini alesten 98 dilden 95 not koymuş kızcağızın biri.. abi bir umut diye geldim demişti kapının önünde. Ama geldiği yer bölümü değildi. Ben bu iç hesaplaşmamı yaparken sözlü yaptılar. O laz müteahhidin yaptığı saçma komünist yapımı binanın en üst katında çay ocağından bozma toplantı odasında yaptılar bir de.. Biraz rahattım çünkü tez danışmanı hocam da jürideydi. Bölüm başkanı hazretleri bana ithafen sorduğu soruda memleketin hali ne olacak canım ya diye sorunca yaratana sığınıp öyle bir saydırdım ki.. teşekkür ettiler odadan çıktım.
Gelgelelim sonuca.. o sınava ve mülakata gelmeyen 7. havari…
Çok üst düzey bir bürokratın eşiymiş. Önce saygısızlık yapmayayım belki hakkını veren bir akademisyendir dedim ama.. gözlerime şiş çekselerdi de o cv ye bakmasaydım. Tek bir bildiri dahi yapmamış, doktora tezini dahi kendisinin yazmadığı basına düşmüş o kadın.. belki bir babişko asuman değil ama tam bir kocişko asumansın. Primer olarak hakaret veya beddua içeriği eklemeyecektim ama sen nasıl girdin o bölüme hoca olarak ya!!!
Sen öyle bir alan dışı bölüme hoca olarak girdiysen gavur ülkelerin de istihbarat odalarına girebilmelisin.. sen bunu yapabildiysen bu memleketi kurtarmak ta eşikten beşiktekine olan borcundur.
Umarım okursun da gözün yuvasında faltaşı gibi büyür aynada kendini elflerin kölesi olarak görürsün. O sınava giren 6 kişinin vicdani temsilcisi olarak söylüyorum; abv gözü çıkasıca…
Not: bu arada bölümün tek öğrencisi olduğum gibi danışman hocamın sözlü notuma 0 vermesinden sonra doktora sürecimi de noktalamış oldum. Gereği kalmadı benim için.
Bu arada ezilmişler olarak bir dostun mesajıdır; ben kaybetmedim, sadece vazgeçtim. Tekrar şartları olgunlaştırıp inşa ettiğim gün sürece tekrar başlayacağımı taahhüt ederim.
Buraya, bir inanç bir inat koydum.
Tut ki unuttun, tekrar bak
O inat neyse sen osun…
İnancından ve inadından vazgeçmeyen tüm arkadaşlara vesselam
Rumuz: PhD Sam
2016 yılında İnönü Üniversitesi’nde yüksek lisansa başlamıştım, Yüksek lisansım boyunca iki adet Tübitak 1001 projesi tamamladım. İkinci projemin sonlarına doğru Tübitak’tan aldığım bursun süresi bittiği için işe girmeye karar verdim. Bir kafeye garson olarak iş başvurusu yaptım ve patron bana bir sonraki pazartesi günü başlayabileceğimi söyledi. Bende hazırlığımı programımı ona göre ayarladım ve garson olarak işe başladım. Aradan bir hafta geçmişti ve daha öncesinde araştırma görevlisi olarak başvuru yaptığım **** Üniversitesi’nde mulakata girme hakkı kazandığımı öğrendim. Ayrıca listede lisansta beraber okuduğum bir arkadaşımın da adını gördüm ve buna başta sevindim. Ama Malatya’dan *** ‘ye gidip gelecek yol param yoktu. Bende çalıştığım kafeden daha bir haftalık eleman olmama rağmen hem 500 lira yol parası hem de 1 hafta izin aldım. Mulakat gününden bir gün önce gidip bir otel ya da pansiyonda kalarak dinlenip sınava girmek istiyordum çünkü mulakat yazılı bilim sınavı şeklindeydi. 140 lira gidiş ve 140 lira dönüş olmak üzere 280 lira bilete para verdim ve 15 saat otobüsle yolculuk yaptıktan sonra **’ye ulaştım, o gece otelde kaldım ve 150 lira da otele ödeme yaptım. Masraflarımdan bahsediyorum çünkü mulakat sonrası 10 gün boyunca kafede bu borç için ücretsiz olarak çalıştım.
Mulakat sabah 9’da *** Üniversitesi’nde yapılacaktı, Ben saat 8.40 gibi okuldaydım ve bir sigara içmek için dışarıya çıkmıştım. Orada daha önce bahsettiğim arkadaşımı gördüm ve ben daha selam bile vermeden bana ‘sen niye geldin’ dedi. Çok şaşırdım çünkü listede ben onun adını gördüysem o da benim adımı görmüş olmalıydı. Ben de ‘neden’ diye sordum, o da bana ‘kadronun kendisi için açıldığını bu sınava boşuna geldiğimi’ söyledi. Ne diyeceğimi bilemedim, yinede sınava girmek istedim, sonuçta 15 saat yolculuk yapmıştım. Sınava girdim ve sorular o kadar özel hazırlanmıştı ki, o alanda çalışma yapmayan birinin cevaplaması mümkün değildi. Sadece adımı yazdım ve ayağa kalkıp, toplamda 20 adayın ve 3 gözetmenin olduğu mulakat salonunda arkadaşıma dönerek yüksek sesle ‘kadron hayırlı olsun Burak’ dedim, ve salondan çıktım. Tabi herkes biraz şaşırdı ama sınava devam ettiler. Adını veriyorum bu arkadaşın çünkü hala o kadroda ve üniversitedeyken sınav kağıdına adını dahi doğru yazamadığı için sınavdan 03 puan almış birinin kadro da olmasını kaldıramıyorum. Sonrasında sonuçlar açıklandı ve bildiğiniz gibi bu arkadaş kadroyu almıştı. Benzer bir çok olay yaşadım ama bu platformda bunu paylaşmak istedim.. Tüm Akademik Link ailesine Allah sabır versin diyorum. İyi çalışmalar dilerim….
Rumuz: kendineasuman
Öncelikle herkese merhaba,
Anlatacağım olayda üniversitede veya işyerinde başkaları tarafından yapılan torpilden bahsetmeyeceğim. Bu olayda bizatihi torpili ben yaptım. Evet evet ben yaptım. Evet o Asuman benim!!
Fakat bana sinirlenmeden bu duruma nasıl geldim hemen bahsetmek istiyorum.
*** Üniversitesinde *** bölümünü kazanmıştım. Kazandım kazandım lakin ben *** yaşıyorum *** gidince nerede kalacağım, nerede uyuyacağım??
Başvurduğum *** yurdunda 600 lerde bir sırada yedeğe düşmüşüm. Bu yedeğin sonucunda bi yurda yerleşmemin de 2-3 ayı bulacağı söylendi.
Ama şimdi 2-3 ay boyunca nerede kalacağım ben? Aradığım bütün özel yurtlar ‘en düşüğü’ aylık o zaman için 1500₺ civarında para istediler ayrıca 1 senelik sözleşme imzalatıyorlar. Bana ise sadece 2-3 aylık bir yer lazımdı ve ayrıca bütün malvarlığım 500₺ *** kredim.. Bu krediyle o aylık ücreti nasıl ödeyeyim?
Çaresiz kaldım bir çözüm üretmem gerekti üniversitem başlayacak fakat benim daha kalacak yerim bile yok.. *** günü birlik gittim.. Bütün yurtları apartları gezdim ama maalesef hepsi fiyasko çıktı. En son *** * müdürlüğünün o taraflarında bir yurt gördüm. Dedim bide buraya gireyim buraya sorayım. Kapıya geldim hafif kapısı açıktı. Tıkladım kimse gelmedi tekrar tıkladım yine kimse gelmedi. Bende hafif kapıyı ittim gıcırtılı bir biçimde açıldı. İçeriden salonda çoraplarını giyen bir adam seslendi “gel evladım buyur”.. ben baya bir şaşırmıştım ama çaresizlik o ya anormal bir tepki vermemem gerekiyor son çarem bu yurt.. hemen içeri girdim adamın yanına gittim kendimi tanıttım, durumumu anlattım. Adam da 2 kişilik daha boş yerleri olduğunu gelmek istersem beni alabileceğini söyledi. Fiyatını sorduğumda ise ‘senelik’1400₺ dediler.. ayrıca sabah öğle akşam yemek de var.. Ben bunu duyunca şok oldum. Özel yurtlar en düşüğü aylık 1500₺ alırken doğru dürüst yemek olmazken ve ayrıca senelik de sözleşme imzalatırken böyle bir yeri Allah mı çıkardı karşıma?? Sonra adam sözlerine devam etti; Yalnız evladım burada şöyle bir şeyimiz var 5 vakit namazımızı kılıyoruz. Ayrıca haftanın belli günleri sohbetlerimiz var onlara katılmak mecburi.. Benim çakralar yavaş yavaş yerine oturmaya başladı. Bende hocayı destekliyorum tabii. “Maşallah hocam gurur duyarım, tabii ki dinleyeceğiz sohbetleri”.. çünkü başka şansım yok hoca napacağım dinleyeceğiz tabii. Sonra kapıdan ayrılmadan önce meraktan çatlamak üzere olduğum soruyu sordum.. hocam affınıza sığınarak soruyorum hangi cemaate mensuptunuz? -* efendi evladım, dedi. Bende maşallah hocam ben babamla görüşüp hemen kaydımı başlatıyorum, dedim.
Şimdi buradan ayrıldım kayıt yapcam yapcam ama kesinlikle bana uygun bir ortam değil asla barınacağımı düşünmüyorum. Ondan sonra yürürken o cadde üzerinde *** *** müdürlüğüne gittim. Dedim durumum böyle böyle kalacak yerim yok. Napmam gerekiyor? Ordaki memurların da elinden bişey gelmiyor tabii. ** yedeklerinin gelmesini bekliceksin diğer türlü olmaz dediler. Fakat başka bi adam beni yanına çağırdı. Bir milletvekili ismi verdii.. evet olaya giriyoruz 🙂
O milletvekilinin eğitim bilmem ne başkanı da olduğunu söyledi bi ara sor belki yardımcı olur dedi. Bende tbmm.gov dan milletvekilinin numarasını buldum.
Aramadan önce kafamda Zübükzade gibi planları kurmuştum son son çare olarak bişey yapmam gerekiyodu.
Aradığımda tabi danışmanı açtı.
-Buyrun..
+Merhaba vekilime bağlar mısınız ya bir şey söylemem gerekiyor da..
-Tanıyo muydunuz “H.Ö.” beyefendiyi(kendisi bu arada **** milletvekili)
+Ben değil de babam yakından tanıyor. **** inşaat işiyle uğraşıyor. Kendisine şahsi numaradan aradı fakat ulaşamadı benim de işim acil olduğu için buradan aradım, dedim.
Dedim dedim ama adam dese senin baban kim sen kimsin ben sıçtım. Her şeyi sallıyorum.
O kadar salladım ki adam babamla çocukluk arkadaşı felann sanmış olabilir.
Çünkü öyle bi çaresiz kaldım ki elimdeki son ışık bu kaldı. Ama bu çaresizliğim sonuç verdi ve; Şuan milletvekilimiz şehir dışında senin neye ihtiyacın var söyle ben halledeyim.. dedi.
İlk defa o zaman rahatladım aha dedim galiba olacak. Benden isim soyisim tc numara üniversitemin adı bölümü *** da kaçıncı yedekte olduğuma kadar bütün bilgileri mailden atmamı söyledi. Hala da o mailim duruyor bu arada:)
Cuma günü attım maili. Miletvekili makamı *** müdürünü aramış. Bu müdür *** bulunan bir yurdun müdürünü arıyor. Bu müdür de en son beni arıyor;
-Merhaba can galiba kalacak yere ihtiyacın varmış doğru mudur?
+E.. evet..
-Tamam pazartesi gel ben burada olacağım beni gör burada kalabilirsin dedi..
Ben.. daha düne kadar kalacak yeri olamayan ben..
Müdür beni arıyor ve burada kalabilirsin diyor. Yurda gittiğim zaman müdürün odasına girdim. Hemen çay servisi yaptırdı bana yurdu tanıttı gezdirdi normalde odalar 4 kişilik olmasına rağmen bana 2 kişilik bir oda verdiler ayrıca nevresim takımlarını öğrenci gider kendi alır fakat müdür ordaki çalışanlara söyledi benim yatağımı bile hazırladılar. Üstelik buna da şaşıracaksınız yedeğim çıkana kadar ücretsiz bir şekilde kaldım..
Yani düşünün ben o kadar uğraştım yer aradım didindim. Bir milletvekilinin sözüyle bütün işlerim çözüldü bütün kapılar açıldı. Torpilin belki çok çok küçük bir örneği bu fakat ne kadar etkili ve çok küçük bişeyde bile olsa ne kadar işlevli olduğunun kanıtı. Keşke ben bu kadar kalacağım yeri düşünmesem keşke nice öğrencinin durumu bu şekilde olmasa keşke nice öğrenciler istememesine rağmen cemaat yurtlarına terk edilmese *** gibi ölmesee.. ama sistem bu şekilde olursa asuman da çok oluurr zübük de.. 🙁
Geçen aylara ait torpil hikâyelerine ulaşmak için tıklayın.
Bir yanıt yazın