Bu yazımda, pek farkında olmasak da hayatımızın derin bir yeri ve anlamı olan matematikten bahsetmek istiyorum.


Bazı matematikçiler, matematiği, insan beyninin soyut düşünebilme yeteneğinden ortaya çıkan bir icat olarak görse de ben buna pek inanmıyorum. Bu görüşün karşıtı olan: “Matematik, yaratıcının doğaya bıraktığı ipuçlarıdır.” savını destekliyorum. Bizler istesek de istemesek de görebilsek de göremesek de matematik burada bir yerlerde var. Hem de hiç uzakta değil. Baktığımız her yerde. Sadece fark etmemiz biraz zaman alıyor. Bunun için bakış açımızı genişletebilir belki de hayata baktığımız pencereyi değiştirebiliriz. Çünkü doğayı dikkatle incelediğimizde bu gerçek açık seçik karşımıza çıkıyor. Kışları yağan kar dahi belli bir nizamda ve şekilde (altıgen) yere düşmektedir. Bu olay sadece bizim bulunduğumuz yerde değil Dünya’nın her yerinde böyledir, mutlaktır.

İnsanlık olarak var oluşumuzdan beri farkında olmadan tüm zaman dilimlerinde matematiği kullanmışız. En eski duvar ustaları, dik üçgenler kullanarak duvarları örmüşlerdir. Ta ki Pisagor dik üçgenleri fark edene kadar. İnsanlar bu gerçekleri fark etmeye başladıklarında hayatı anlamlandırmak için bir şeylerde mantık ve düzen aramış, matematik yapmaya başlayarak doğa olaylarını önceden bilip üstünlük kurmaya çalışmışlardır. Nitekim öyle de olmuş. Bir ve iki sayılarını bularak kadın ve erkek olguları ile eşleştiren Sümerlerin, Nil’in taşmasını engellemek amacıyla hesaplamalar yapan Mısırlıların, dağların yüksekliğini hesaplamak için benzer üçgenleri kullanan Çinlilerin kendi dönemlerinde neden en gelişmiş uygarlıklar olduğu aşikârdır.


Mesela bizler çoğu zaman “0”a değersiz ve basit bir rakam olarak bakarız. Hem de bir, iki ve üçten çok daha sonra keşfedilmiş olmasına rağmen. Fakat sıfırsız ve “hiçsiz” bir gün geçirmeye çalışırsak aslında sıfırın ne kadar değerli bir keşif olduğunu anlayabiliriz. Ben de bugüne kadar matematiğin hayatımızdaki yerine bu kadar yakından bakmadığımdan dolayı aslında hep orada olan matematiği görmeye başladığımda gerçekten heyecan duymaya başladım. Bunlardan bazıları: sarmaşıkların dolanma biçimi (helix), ayçiçeği üzerindeki desenler, salyangoz üzerindeki spiraller, nötron yıldızları ve fraktallar oldu.

Matematik, Antik Yunan’da “matesis” yani “ben bilirim” demekmiş. Bu da demek oluyor ki bilmenin başı matematiktir. Tıpkı en büyük matematikçi Gauss’un da söylediği gibi: “Matematik bilimlerin kraliçesidir.”  En eski uygarlıklardan itibaren matematiğe verilen değeri gördüğümüze göre Eflatun’un duvara astığı “Matematik bilmeyen giremez.” yazısını çok da yadırgamamak lazım diye düşünüyorum.

Sonuç olarak Harezmi “0” ı bulmasa, Hipparkhos daireyi 360 eş parçaya bölmese, Pergeli Apollonius parabolleri keşfetmese yine yaşamımıza devam ederdik fakat hiçbir şey şimdiki kadar anlamlı olmaz belki de diğer bilinmezleri inceleme fırsatı bulamazdık. Bizler de eğer içinde bulunduğumuz döngüyü anlamak istiyorsak matematiğe hak ettiği değeri vermeli ve onu gerçek manada anlamalıyız. Bu işi yaparken de matematikçilerin, matematik yaparken en büyük hazzı duyduğu gibi bilgi üretmek ve içimizdeki merak duygusunu gidermek için yapmalıyız. Yazımı şu iki cümleyle bitirebilirim. Diller değişse de sonuç aynıdır. Matematik tektir ve bir gerçekliktir.


Bilal Doğruöz – Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik 

Şurada paylaş:

“Baştan Sona Gerçek / Matematiğe Kısa Bakış” için bir yanıt

  1. Vilsan avatarı
    Vilsan

    Mükemmel bir yazı bunu yazan hocama ayrı, bu yazıyı bizle buluşturan akademiklink ekibine ayrı teşekkürlerimi iletiyorum. Şahsen ben matematiğe bayılıyorum. Bu yazıyı herkes görmeli ve herkes matematiği sevmeli!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir