Çoğumuz zaman zaman hayatın akışı içinde durup bugüne kadar nasıl geldiğimize ve bundan sonrasına nasıl gideceğimize yönelik düşüncelere kapılmışızdır. Bu düşüncelerin içinde, yaşamanın kaçınılmaz gerçeği olan yaş almanın sonsuz bir yeri vardır. Her gün bugünden biraz daha yaşlıyız ve her çekildiğimiz fotoğrafta biraz daha genç kalmaktayız.
Dorian da günün birinde kendi portresine bakıp hayatın akışına bir düşünme arası veriyor. Portrenin genç ve güzel olması, bugün yaşayan; şimdiki yaşında ve şu andaki güzelliğiyle birlikte sonsuzlaştırılmış olmanın, kendisine verdiği hüznün farkına varıyor. Aslında Dorian’ın farkına varmış olduğu şey devamlılık halinde süregiden hayatta kendisinin bir dakika önceki halinden her zaman daha yaşlı olduğu gerçeği.
Dorian bir an için her zaman tıpkı karşısında durmakta olan portresindeki gibi genç kalmayı diliyor. Zamana karşı, güzelliği ile birlikte karşı koymayı…
Ancak Dorian bir portre gibi olmayı dilerken ruhunun derinliklerini, hislerini ve belki insan hayatının en olması gereken yanını unutuyor; her davranışının her kararının sonucunda kendi vicdanının sesini duyması gerektiğini. Dorian bu isteğine yanıt buluyor, gerçeklikten uzak bir yanıt olsa da insanı gerçekten etkiliyor. Çünkü Dorian Gray yaşlanmıyordu, vicdanının sesini de duyamıyordu. Yaşamaya devam ediyordu, yiyor, içiyor, konuşuyor hatta birçok insandan daha fazlasını yapabiliyordu bunun nedeni de vicdanından uzakta kalmış olmasıydı. Vicdanını bir odaya hapsedip hayatına devam ediyordu. Günler geçti, Dorian genç ve güzeldi ama vicdanını yeniden fark ettiğinde yaşamı onu hiç tatmin etmedi:
“İyi olmak istiyorum. Ruhumun çok çirkin olduğu fikrine katlanamıyorum.” (s. 160)
“Ah, keşke dünyanın sonu olsaydı…” dedi Dorian iç çekerek. “Hayat büyük bir hayalkırıklığı.”
(s.203)
Tek başına zamanın geçip gitmesi yaşamak için yeterli midir?
Yazar: Merve Gedikli
Wilde, O. (Ekim, 2017) Dorian Gray’in Portresi. Çev., Belgin Selen Haktanır. İndigo Kitap.