İyi arkadaşlık nedir? Gerçek dostluk anlayışına günümüz ilişkileri tam anlamıyla uyum sağlayabiliyor mu gerçekten? Sağlıksız arkadaşlık bağlarından sıkılmış biri olarak asosyalliğin aslında gereksiz ve sahte dostluk anlayışından kaçmak olduğunu söyleyebilirim. Asosyalliğin bir seçim haline gelmesi pek de şaşırtıcı değil aslında, özellikle de günümüz ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda.
Dostlukla ilgili birçok ünlü düşünürün sözü kuş misali etrafta uçuşuyor. Etrafımızdaki insanlara baktığımızda ise çoğunluğun kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmediğini görebiliyoruz. “Böyle olmamalı.” diyoruz kendimize. Bir noktada yanlış zaman diliminde yaşadığımıza, ünlü düşünürlerin sözlerindeki dostluk anlayışının bir zamanlar gerçek olduğuna inandırmaya çalışıyoruz kendimizi.
Dünyayı birbirimiz için yaşanılır yapmak için dostluk kriterlerini karşılamak gerektiğine inananlardanım. Dostluğu dostluk yapan şeylere; dürüstlüğe, destek görmeye, hayallerini rahatça paylaşabilmeye, bize bir şeyler katan gerçek dostlara her insanın ihtiyacı olduğu kesin ama sanırım birbirinin çukurunu kazan “sözde” arkadaşları gördükçe yalnız kalmayı seçiyoruz.
Bu düşüncelere kafa yorarken Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar adlı kitabındaki şu cümle dikkatimi çekiyor: “Neden bilmiyorum ama; belki de bu kahrolası dünyada herkes birbirinden korkmaya başladı” (Steinbeck, 44). Birbirimizden korkuyor muyduk gerçekten? Çok fazla iletişim kurmak istemeyişimiz insanların ne yapabileceğini ya da söyleyebileceğini bilmememizden mi kaynaklanıyordu? Neden insanlarla çok fazla iletişim kurmak istemiyoruz zaman zaman? Eleştirilmekten korktuğumuz için mi, yanlış anlaşılırsak diye endişelendiğimizden mi yoksa bizi mutsuz edecek bir şey söyleyebilme ihtimallerinden mi bilmiyorum. Belki de hepsi. Ya da edindiğimiz dostlukları kaybetmekten korktuğumuz için de olabilir.

Arkadaşsız kalmanın kötü bir şey olduğunu düşünebilirsiniz. Bana soracak olursanız şimdi şimdi kavrıyorum nicelikten çok niteliğin, kaliteli arkadaşlıkların ve aynı zamanda kaliteli yalnızlığın önemini. Tabii ki yalnız kalmanın da sınırları var. Yalnızlık bir seçim olduğunda sıkıntı yaratmıyor ama gereğinden fazla yalnız kalmışsanız içinizdeki boşluğun, insan olmaktan ötürü sosyal bir varlık oluşunuzun üstünü örtememek gayet doğal. Sıradan iletişimler de boşluğu kapatmıyor. Şunu da biliyoruz ki, günlük iletişimler gerçek dostluklardan çok farklı. İnsanlar çevrelerindeki diğer insanlara bir arkadaş veya dost gibi yaklaşıyor ama aslında kendi çevrelerini genişletmek için yatırım yapmaktan öteye geçmiyorlar. Yatırım yapmakla gerçekten iyi bir arkadaşlık kurmak çok farklı şeyler. Yatırım yapılan şey kişiye para gibi bir getiri sağlayabilir ama para gibi de duygusuz, samimiyetsiz ve soğuktur o gelen. İnsanlar, nasıl bir örümcek kendi ağını örüyorsa o şekilde örüyorlar arkadaşlıklarını ama bir küçük rüzgarla savrulabileceğini hesaba katmıyorlar gibi görünüyor bana.
Özellikle Fareler ve İnsanlar’ı okuduktan sonra, kendilerine iyi arkadaş diyenlerin birbirlerini dinlemediklerini daha rahat gözlemleyebiliyorum. Sadece konuşma sırasının kendilerine gelmesini bekliyorlar. Bu tarz konuşmalarda “Biri ötekine anlatıp durur, ötekinin duyup duymadığının ya da anlayıp anlamadığının hiçbir önemi yoktur” (Steinbeck, 85). Birbirini dinlemediğin sürece arkadaş olmanın ne anlamı var ki diye sormuyor değil insan kendine. Sadece güvenebileceği bir kişi istiyor insan yanında. Ona gerçekten kulak veren biri… Çekinmeden hayallerini bile paylaşabileceği biri… Tıpkı Lennie ve George gibi…
Deniz Dide Coşkun
Kaynakça: Steinbeck, J. (Eylül, 2012) Fareler ve İnsanlar. Çev., Ayşe Ece. Sel Yayıncılık.
Bir yanıt yazın