AYIN KAZANANI - Zoraki_Minimalist

Bir devlet üniversitesinde 2013 yılından beri öğretim görevlisi olarak çalışmaktayım. Ocak 2019 yılında doktora eğitimimi tamamladım ve o günden beri akademik kriterleri sağlamama rağmen kadro beklemekteyim. Kadro konularıyla ilgili de torpil hikayelerim olmakla birlikte, anlatacağım torpil hikayesi biraz daha farklı bir konuda. Hemen başlıyorum. Çalıştığım fakültede, her bölüme bir koridor ayrılmış bulunmaktadır. Her bir koridorda da 10-12 adet küçük oda ve 3 adet de büyük (duble) bulunmaktadır. Bu odaların dağılımı genellikle her bölümde benzerlik göstermektedir. Profesör olan hocalar büyük odalara yerleşmekte ve diğer odalarda diğer öğretim üye ve elemanlarınca da paylaşılmaktadır. Hikayem de bu noktada başlıyor aslında. Bölümümde çalışan ve öğretim görevlisi kadrosunda olan bir diğer arkadaş, fakültemizin dekanıyla siyasi olarak aynı kulvarda yer alığı ve tanışıklıkları uzun çok uzun zaman öncesine dayandığı için bölümümüz de 1 profesör ve 3 doçent varken, bu büyük odalardan birine dekanlık kararıyla yerleştirildi. Bu da yetmedi. Kendisine, yine dekanlık tarafından, 1 adet taşınabilir projeksiyon cihazı, 1 adet laptop, 1 adet masaüstü bilgisayar tahsis edildi. Ama bu da yetmedi. Benim bilimsel çalışmalarım için bana en az iki adet çok iyi kalite monitör lazım diyerek de bunları dekanlıktan istedi. Ve dekanlık da bu iki monitörü kendisine tahsis etti. Bunlar da yetmedi, benim çok geniş bir kitap koleksiyonum var diyerek fazladan 6 adet kitaplık istedi. Normalde her hocaya 3 adet verilen kitaplıktan, fazladan 6 tane daha aldı (toplam 9 adet). Bunlar da yetmedi kendisine. Odasının büyüklüğünden dem vurarak, fazladan 2 sehpa, 2 adet koltuk istedi. Ve ivedilikle tahsis edildi bu malzemeler kendisine. Peki bu bahsettiğim arkadaş bu malzemelerle neler yaptı ve yapmadı? Öncelikte, bu arkadaş 2014 yılından beri doktora yapmaktadır ve fakülteye geldiği günden bu yana bir tane bile makalesi, basılmış bildirisi vs. bulunmamaktadır. Odası oldukça geniş ve ferah olduğundan, projeksiyon cihazını odasının bir köşesine kurup, kendi seçtiği öğrencilerle odasında film izlemekte, zaman zamansa yine kendi seçtiği öğrencilerle sohbet toplantıları yapmakta. Bilgisayarlardan bir tanesini kendi evinde kullanmakta, sehpalardan bir tanesi odasının kapısının önünde durmakta ve üzerinde siyasi içerikli dergiler bulunmaktadır. Allah var. Hakkını yemek istemem. Odasındaki 9 adet kitaplık ağzına kadar kitapla dolu. Ancak, kendisini bir bile kitap okurken görmedim. Bu arkadaşımız bolluk içinde yüzerken, biz sefillere ne oldu? Hemen onu da anlatayım. 2013 yılında mesleğe başladığım ilk günlerde dekanlıktan bir adet bilgisayar istedim şahsıma zimmetlenmek üzere. Cevap “maalesef bütçemiz yok” oldu. Tamam dedim gidip kendi imkanlarımla bir bilgisayar satın aldım. Sonra bu arkadaşa tahsis edilen malzemeleri görünce, büyük bir hadsizlik ederek yine bir bilgisayar istedim. Dekan hocamızın cevabı halen bugün olmuş gibi kulaklarımda çınlamakta. Bana, “öyle herkeselere bilgisayar neyim verirsek, bu fakülte nasıl geçincek? Biraz da idare etmeyi öğrenin. Bu yoğurdun bolluğu nerede?” diyerek, beni kibarca geri çevirdi. Yine gidip kendi imkanlarımla bir bilgisayar aldım. Aradan biraz zaman geçti. Odamda yıllardır (2013’ten beri) kullanmakta olduğum sandalye kırıldı. Bu sefer dekanlıktan değil de fakülte sekreterinden istedim. “Hocam inanın, fakültede bir adet kürdan bile yok hocalara verilecek” dedi. Bu ve bunun gibi hikayelere bakarak, belki yanlış olacak ama, bu sistemi komple, ama a’dan z’ye, atomlarına kadar yıkıp, yeni bir akademik sistem kurmazsak, hiç biri yere varamayacağımız gibi birkaç yıl içerisinde de uluslararası platformlarda ilk 1000’de hatta ilk 1500’de bile üniversitelerimizin olması zor görünüyor. YouTube kanalınızda istatistiksel yöntemlerle ilgili videolar bana zamanında çok yardımcı olmuş ve yol göstermişti. Ayrıca, kanaldaki diğer tüm videolarda gerçek çok iyi. Kanalı kısa zamanda toparlamanız dileğiyle. Tüm o güzel videolar için teşekkürler.

Ben ***. Şuan hali hazırda sinema ve televizyon programında tezli yüksek lisans yapıyor olsam da bunu kazanmak çok çaba sarf ettim diyemeyeceğim çünkü ilk mülakatımda kazandım ama bu süreçte şahit olduğum bir olayı anlatabilirim. Gerek akademide gerekse akademi ile az çok ilgili olan öğrenciler arasında zaten mimlenmiş olan bir üniversite. Bu okul 2020 yılı yaz döneminde yüksek lisans ve doktora alımı için ilana çıktı. Başvuruları internet üzerinden alındı ve mail ve sms aracılığıyla adaylar bilgilendirildi. Ön değerlendirmenin ardından mülakatları online yapacaklarını söyleyen sms aldım. Sms’te falanca tarihte size mailiniz üzerinizden link atacağız ve bu link ile mülakata bağlanacaksınız, yapmanız gereken başka birşey yoktur vs tarzı bir yazı vardı. Bende şehir dışında olan bir üniversitenin mülakatından dönüyordum ve evime sabah saatlerinde ulaştım. Bütün yol yorgunluğumla mülakat mailini sabah 7’den akşam 5-6 civarlarına kadar bekledim. Okulun sitesinde duyurular kısmını ve mail adresimi sürekli güncelliyordum ama herhangi bir haber yoktu. Daha sonra ilerleyen saatlerde üniversitenin duyular kısmında yüksek lisans mülakat sonuçları başlıklı bir ilan gördüm. İlana girdiğimde kendi adımın yanında sınava girmedi yazısını gördüm. Beni asıl üzen şey benimle beraber onlarca adayın isminin yanında da aynı şeyin yazıyor olmasıydı.

Sene 1997 Refah Yol Hükümeti olduğu dönem sigorta hastanelerine alım vardı benee başvuruda bulunmak için genel müdürlüğe gittim mesai bitmişti kapıdaki görevli beni önemli birisi zannetti içeri aldı dönemin genel müdür yardımcısının sekreteri beni Refah Partisinin kadın kollarından sandı sonra yağının olması için müdürün huzuruna çıkardı Müdür bana sözleşmeli olarak alacağını söyledi tamam deyip ayrıldım 1 hafta sonra sekreter beni aradı tekrar gittim halen beni kadın kollarından sanıyorlardı ve dedim ki siz bana kadro sözü vermiştiniz onlarda beni önemli biri zannettikleri için aramanı yaptılar . Yaklaşık 27 yıllık devlet memuruyum hayatımın en büyük torpili bu…

Yaş 23 yolun yarısı olmasada epeyce hayatta ilerlemişim derken hayatıma berbat bir sınav olan KPSS girdi. Üniversite son sınıfım baktım herkes çalışıyor dedim bende çalışmalıyım Olric. Tamam efendimiz çalışalım. Başladık çalışmaya ama nasıl zor bir süreç anlatamam bir yandan lisans tezimi yazıyorum diğer yandan stajım var falan zor yani:) Ondan sonra girdim işte meşhur sınavım KPSSYE.Açıklanma tarihi de 6 eylül 2020 idi. O sıralar ben dağda işsiz olduğum için defne yaprağı toplayıp satıyorum. Annemgillerde var neyse ben bi baktım sonuçlar açıklanmış ama bende bir heyecan var anlatamam. Baksam mı bakmasam mı diyorum. Bir baktım 86.70 puan. Şimdi alanımı söylemeyeyim ama çok iyi puan bölümde. Ben çok heyecanlıyım stres falan kalmadı hani tercih dönemi başlayıp atanacağım kafasındayım. Tam 6 tane mülakata gittim borç içinde ta Ankara’ya kadar 4 ünde benden çoğunlukla geridekiler atandı ve 3 tane de merkezi alım yapıldı başka bir bakanlık için ama onunda son alımını mülakatlar yüzünden 0.28 puanla kaçırdım. Sondan 2. Mülakatlı olan alımda 74 puanlı birisi atanmış ve telegram gruplarında bize akıl veriyor işte mülakatta böyle yapılır falan diye. Şu anda tek alım kaldı o da mülakatlı tabi sonucunu bekliyorum. Ondan da umudum yok. İşte iç sesim Olric takma kafana bu da geçer yahu diyor ama soluğu psikiyatriye gitmekte buldum. Tarih bugün **.05.2022 ve ben yaklaşık 1 senedir anksiyeteyle boğuşmaktayım. Sondan 2. Olan alımda 74lüler atanıp 86 lar kalınca twitterda gürültü koptu ama yetkili birisi açıklama yapıp işte bunlar provokatör işte kazananları töhmet altında bırakıyorsunuz falan dedi. Olan yine bana oldu. 86.70 ile sevincim kursağımda kaldı ne ben mutlu ne Olric umutlu ülkeden. Eğer tanıdık Alamancı kızlar varsa hemen bana yönlendirin evlenip gitmek istiyorum buralardan. İşin ilginç yanı yazmayı bitirince farkettim aslında bardakta umrumda değil sadece burada bunun için( torpil) ayrılmış bir köşe olduğunu duymak ve yazabilmek iyi hissettirdi. Asuman bardağı da istemiyorum ayrıca gördükçe eski anılarım canlanır kırarım ben o bardağı. Başkasına hediye edersiniz ya da satarsınız eğer kazanırsam. İki türlü de çok dindar olmasam da helal olsun😂

Diyarbakır’da bir köy okuluna 2019 yılında öğretmen olarak atandım. Tabi ki sözleşmeli olarak atandığımız için en az 4 yıl çakılı kadroyuz. İlk atandığım yıl köyün bakkalı tarafından maalesef öğrencilerimize karşı taciz olayı yaşandı. Korkmadan doğru bildiğimi yapıp şikayetçi oldum birkaç kadın hocamız ile ifade verdik. O kişi bir şekilde hemen serbest kaldı. İşin torpil kısmı ise birlikte şikayette bulunduğumuz bir kadın hocamız torpil bulup tayin istedi ve sözleşmeli olduğu halde görev yeri değişti. Biz diğer hocalar ise tehdit aldığımız halde torpilimiz olmadığı için hâlâ aynı köyde çalışıyoruz. Torpiliniz yoksa yaşama hakkınız bile yok!

Teknopark’da proje geliştirmek için projemin sunumunu büyük heyecanla hazırladım ve proje sunumuma 3 gün kala heyecandan yemek yiyemedim. Sunum günü geldi ve heyet sunumumu heyecanla yaparken ne yüzüme ne projeme baktı. İlerleyen süreçte red aldığımı öğrendim. Yaptığım araştırmayla torpil olmadan girilemeyeceğini öğrendim. Milletvekili tanıdığım vasıtasıyla teknopark projem için tekrar heyete adım verildi. İlerleyen süreçte tekrar projemi sunmak için heyetin karşısına çıktım. Heyet yine ne yüzüme baktı ne projeme. Yine olmayacak derken bu sefer kabul almıştım. Teşekkürler babişko.

Bir devlet okulunda İngilizce Öğretmeni olarak çalışmaktayım. 2 ay önce ilçemizdeki proje okulu olan turim meslek lisesine atanmak için başvuruda bulundum. Proje okulları normal iliçi tayinlerden farklı olarak öğretmenlerin ataması mesleki eğitim müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmektedir. Atama kriterleri bulunmamakla beraber torpile açık bir durumu var. Başıma gelen olay ise şu: benimle aynı okula başvuran diğer iki adayın eşleriyle tanıştım. Diğer adaylara göre benim alanımda ve alan dışında (tezli) iki yüksek lisans derecem var, buna ek olarak hizmetiçi aldığım kurslar eminim diğer arkadaşlardan daha fazladır. Gelelim olaya bu adaylardan birinin eşiyle tanışma ve konuşma fırsatı buldum ve kendisi torpil yaptıracağını söyledi. Bir öğretmen olarak öğrencilerime dürüst ve iyi bir birey olmayı öğretmeye çalışıyorum. Torpil olayları bizim insanımızın karakteri olmuş. O yüzden Haziran sonunda başvurular sonuçlanacak ve torpil gerçekleşirse burdan tekrar güncelleme yapacağım. İyi günler

Tam pandeminin patladığı her yerde hunharca kısıtlamaların olduğu zamanlardı. Seyahat bile yalnızca elimizdeki otobüs biletleri veya sınav giriş belgeleri ile yapılabiliyordu. Dönem olarak da tam yıl sonu birden fazla ilanın patlama yaptığı zamanlar tabii. Diğer bir deyişle insanların o dönemin parasıyla minimum 3 bin lira harcayıp şehir şehir devr-i alem yaptığı zamanlar. Neyse sınavdan sınava koşarken İzmir Demokrasi Üniversitesi bir anda sınav tarihlerini (normalde o günden 3 gün sonrasıyken) öne çekti. Yani sınav ertesi sabah oldu. Bu durumda tabii ki uçak bileti alanların biletleri yanacak, uzakta olanlar gelmekten vazgeçecekti. Fakat beklenenden daha yüksek katılım gerçekleşti yine gelemeyenler olmasına rağmen sınava gelen sayısı da iyiydi. Bu durumda hemen kanunda o dönemdeki boşluğu kullanarak sınav sabahında kapıda bir kağıda yazılmış yazı ile sınavın hem online hem yüz yüze yapılacağını duyurdular. Altında da bir not daha sınav sabah saatinden öğleden sonraya aktarıldı. Oradaki herkes isyan edince bir takım görevliler (tabi egoları kendilerinden ve okulun bina yüksekliğinden büyük) gelip açıklamalar ve bu duruma itiraz edenleri aşağılayıcı konuşmalar yapıp gittiler. Nihayet sınava girdik ve yine belirleyici olan soruların yoruma dayalı olduğu itiraz edilse bile sonuç alınamayacak sınavlar yapıldı. İstenilen arkadaşlar yine yerlerine yerleştirildi. (Sonuç olarak elimizde ucuz özel okul binası tipli bir binada sınav deneyimi ve bu skandal kaldı.) Dahası itirazlarımız da yine elimizde sonuçsuz kaldı.

Bir devlet üniversitesinde 2013 yılından beri öğretim görevlisi olarak çalışmaktayım. Ocak 2019 yılında doktora eğitimimi tamamladım ve o günden beri akademik kriterleri sağlamama rağmen kadro beklemekteyim. Kadro konularıyla ilgili de torpil hikayelerim olmakla birlikte, anlatacağım torpil hikayesi biraz daha farklı bir konuda. Hemen başlıyorum. Çalıştığım fakültede, her bölüme bir koridor ayrılmış bulunmaktadır. Her bir koridorda da 10-12 adet küçük oda ve 3 adet de büyük (duble) bulunmaktadır. Bu odaların dağılımı genellikle her bölümde benzerlik göstermektedir. Profesör olan hocalar büyük odalara yerleşmekte ve diğer odalarda diğer öğretim üye ve elemanlarınca da paylaşılmaktadır. Hikayem de bu noktada başlıyor aslında. Bölümümde çalışan ve öğretim görevlisi kadrosunda olan bir diğer arkadaş, fakültemizin dekanıyla siyasi olarak aynı kulvarda yer alığı ve tanışıklıkları uzun çok uzun zaman öncesine dayandığı için bölümümüz de 1 profesör ve 3 doçent varken, bu büyük odalardan birine dekanlık kararıyla yerleştirildi. Bu da yetmedi. Kendisine, yine dekanlık tarafından, 1 adet taşınabilir projeksiyon cihazı, 1 adet laptop, 1 adet masaüstü bilgisayar tahsis edildi. Ama bu da yetmedi. Benim bilimsel çalışmalarım için bana en az iki adet çok iyi kalite monitör lazım diyerek de bunları dekanlıktan istedi. Ve dekanlık da bu iki monitörü kendisine tahsis etti. Bunlar da yetmedi, benim çok geniş bir kitap koleksiyonum var diyerek fazladan 6 adet kitaplık istedi. Normalde her hocaya 3 adet verilen kitaplıktan, fazladan 6 tane daha aldı (toplam 9 adet). Bunlar da yetmedi kendisine. Odasının büyüklüğünden dem vurarak, fazladan 2 sehpa, 2 adet koltuk istedi. Ve ivedilikle tahsis edildi bu malzemeler kendisine. Peki bu bahsettiğim arkadaş bu malzemelerle neler yaptı ve yapmadı? Öncelikte, bu arkadaş 2014 yılından beri doktora yapmaktadır ve fakülteye geldiği günden bu yana bir tane bile makalesi, basılmış bildirisi vs. bulunmamaktadır. Odası oldukça geniş ve ferah olduğundan, projeksiyon cihazını odasının bir köşesine kurup, kendi seçtiği öğrencilerle odasında film izlemekte, zaman zamansa yine kendi seçtiği öğrencilerle sohbet toplantıları yapmakta. Bilgisayarlardan bir tanesini kendi evinde kullanmakta, sehpalardan bir tanesi odasının kapısının önünde durmakta ve üzerinde siyasi içerikli dergiler bulunmaktadır. Allah var. Hakkını yemek istemem. Odasındaki 9 adet kitaplık ağzına kadar kitapla dolu. Ancak, kendisini bir bile kitap okurken görmedim. Bu arkadaşımız bolluk içinde yüzerken, biz sefillere ne oldu? Hemen onu da anlatayım. 2013 yılında mesleğe başladığım ilk günlerde dekanlıktan bir adet bilgisayar istedim şahsıma zimmetlenmek üzere. Cevap “maalesef bütçemiz yok” oldu. Tamam dedim gidip kendi imkanlarımla bir bilgisayar satın aldım. Sonra bu arkadaşa tahsis edilen malzemeleri görünce, büyük bir hadsizlik ederek yine bir bilgisayar istedim. Dekan hocamızın cevabı halen bugün olmuş gibi kulaklarımda çınlamakta. Bana, “öyle herkeselere bilgisayar neyim verirsek, bu fakülte nasıl geçincek? Biraz da idare etmeyi öğrenin. Bu yoğurdun bolluğu nerede?” diyerek, beni kibarca geri çevirdi. Yine gidip kendi imkanlarımla bir bilgisayar aldım. Aradan biraz zaman geçti. Odamda yıllardır (2013’ten beri) kullanmakta olduğum sandalye kırıldı. Bu sefer dekanlıktan değil de fakülte sekreterinden istedim. “Hocam inanın, fakültede bir adet kürdan bile yok hocalara verilecek” dedi. Bu ve bunun gibi hikayelere bakarak, belki yanlış olacak ama, bu sistemi komple, ama a’dan z’ye, atomlarına kadar yıkıp, yeni bir akademik sistem kurmazsak, hiç biri yere varamayacağımız gibi birkaç yıl içerisinde de uluslararası platformlarda ilk 1000’de hatta ilk 1500’de bile üniversitelerimizin olması zor görünüyor. YouTube kanalınızda istatistiksel yöntemlerle ilgili videolar bana zamanında çok yardımcı olmuş ve yol göstermişti. Ayrıca, kanaldaki diğer tüm videolarda gerçek çok iyi. Kanalı kısa zamanda toparlamanız dileğiyle. Tüm o güzel videolar için teşekkürler.

Bundan aylar önce, okurken en azından kötü alışkanlıklarımın masrafını karşılayabilme niyetiyle yeni açılan bir cafe de barista pozisyonuna iş başvurusu yaptım. Kariyerinde başarı sağlamak isteyen bir beyaz yakalı tanıdığımdan aldığım tavsiyeye güvenerek – o kişinin de her gün yaptığı gibi- mekanın sahibi ile kararlaştırdığımızdan yarım saat erken cafeye gittim. Mekanın sahibi olacak beyfendi ben geldiğimde turuncu saçlı, alımlı bir kadına etrafı gezdiriyordu. İçeri girdim. Merhaba x bey ben eburcan tendebur, iş görüşmesi için gelmiştim dememle birlikte X bey turuncu saçlı kadına tek eliyle belinden sarılarak, bana biz aradığımız baristayı bulduk dedi. Ne kadar sinirlensem de hiçbir şey demeden arkamı dönüp gittim. Bahsi geçen cafe, okulum ve evim arasında olduğu için ister istemez haftanın neredeyse her günü burayı görmek durumunda kalıyordum. Bir ay önce bir akşam cafenin ışıklarının kapalı olduğunu ve içeride kimse olmadığını farkettim. Ertesi gün yine kapalıydı. Neredeyse 2 hafta boyunca durum böyle devam etti. Bu yazıyı yazmadan 10 gün önce eleman aradıklarına dair bir afiş gördüm. İçeri girdim aynı x bey kapıdaydı. Ne olduğunu sordum. Meğerse x bey, turuncu saçlı babişko asuman’dan elde edebileceği şeyleri düşünerek işe almış fakat babişko asuman x bey cafede değilken beğendiği erkek müşterilere bedava kahveler bedava tatlılar vererek zaten ancak tek kişi çalıştırabilecek kadar küçük olan cafeyi ödeyemeyeceği kadar büyük bir borca sokmuş. Bunu öğrenince her torpil mağduru gibi benim de içim rahatlasa da bu olaydan iki ders çıkardım. Birincisi liyakatin ne denli önemli bir şey olduğu, ikincisi ise babişko asumanların her zaman kazandığı. Bahsettiğim turuncu saçlı babişko asuman cafeden bulduğu bir babişko -60’lı yaşlarında olduğunu düşündüğüm biri- ile boğazda, bir yatta, elindeki geleceğimden daha parlak yüzüğü “canım kocamın hediyesi” yazısıyla story olarak paylaşmış. Bir gün biz babişko asumanzedelerin de hakettiği yere gelmesini diliyorum 🙁

Orta sınıf bir aileden gelen hayatımın hemen hemen hepsini okullar, dershaneler, kütüphaneler ve sınavlarla geçiren birisiyim. Yıllarca çalışırsan iyi okullara gidersin ve iyi okullardan mezun olup güzel işlere girersin isimli antik dünyadan kalma, bir o kadar muhteşem ancak bir o kadar da yunan mitolojisi kadar gerçekliğe uzak edebiyat eseriyle büyümüş koca bir neslin üyesiyim ben de. Evet hocam KANDIRILDIK. Bu kandırılmayı uzun süreler kabul etmek istemedik, reddettik, anne babamızın sözlerine birçok kez inanmaya çalıştık. Birçoğumuzun yaşadığı gerçekliğe dönme hikayesini ben de Babişko Asumanlar sağ olsun yaşadım. Kısa ve sitemkar girizgahımdan sonra hikayeme geçeyim. Ülkemizin güzide üniversitelerinden birisine oldukça yüksek bir puanla girip, yıllarca çalışıp 2.olarak bölümümü bitirdikten sonra, içimde yanan akademik uğraşlara adanmış bir hayat için kendi okulum ve bölümümde yüksek lisansa devam ettim. Tabi her uslu yüksek lisans öğrencisi gibi bir yandan gece gündüz çalışıp akademiye kendi özgün katkımı nasıl yapabilirim diye didinirken, diğer bir yandan ilanlara göz atıyordum. İlk başlarda yaşadığım ve çevre illerdeki toplam 3 kadro için başvuru yaptım. Hepsinin sınavında ikinci oldum. Sonra hemen her akademisyen adayı gibi önce sorunu kendimde arayarak ALES puanımı daha da yükseltme kararı aldım. Çünkü hep ufak farklarla birincilikleri kaçırıyordum ve artık işimi şansa bırakmayacaktım. Tabi şimdi bakınca o zamanki aklıma tüküreyim, ne kadar naif ve saf bir çocukmuşum meğer diyorum. Bu olaylar hep bizleri uyandıran ve hepimizin yediği koca gerçeklik tokatından önce. Neyse devam edeyim hocam. ALES puanımı da Allahuekber Dağları seviyesine çektikten sonra kendi bölümüm kadro açmıştı. Her işte bir hayır vardır dedim hemen. Ne güzel olmuş da ikinci olmuşum önceki kadro sınavlarında, bak görüyor musun çalışmaya devam edersen fırsatlar ayağına geliyormuş kafasıyla içim içime sığımadan gece gündüz çalışıyorum. Sınava girince kendi bölümümün verdiği eğitim formasyonuna uygun sorulara, bölümümde geçirdiğim 7 yıllık deneyimle acımasızca cevaplar yazıyorum. Sınavdan çıktığım anda acaba hangi odaya verirler beni diye düşüncelere dalıyorum. Ah şerefli ikinci ah, sana verecekleri bambaşka şeyler var da neyse konumuza dönelim. Tabi ki ikinci oluyorum yine kıl payıyla. Bu sefer diyorum ki giren kişi hak etmiştir muhakkak. Hocalarıma o kadar güveniyorum. Kaldı ki beni de tanıyorlar. Beni geçen kişi kesinlikle hak etmiştir. İşte hocam tam da bu noktadan sonra oldu olanlar. Sonuçlar açıklandıktan 2 hafta sonra tez hocamla konuşmaya gittiğimde, hocam bana neden sınava girdiğimi ona söylemediğimi sordu. Ben de hocam neden söyleyeyim ki diye saf saf sorduğumda ise hocam öyle şey mi olur dedi. Önceden söyleseydin seninle sınav öncesi bir oturup sınav konuları üzerine konuşur, seni hazırlardık dedi. Olsun hocam bir dahaki sefere söylerim dedim. Bir yandan da içimden gayet iyihazırlanmıştım, daha ne yapacaktım zaten diye geçiriyordum. Tabi sonradan öğrendim ki birinci olan kişi bölümde başka bir hocanın tez öğrencisi çıktı. Gayet olabilir. Ben de aynı bölümün tez öğrencisiyim zaten. Tabi sonradan yine öğrendim ki, güzide hocalarımız sınav öncesi almak istedikleri araştırma görevlisiyle bir motivasyon konuşması gerçekleştiriyorlarmış. Yani ben gidip kendi hocama sınava gireceğimi belirtsem, büyük ihtimalle tez hocam beni önerip diğer hocalara ‘sınav öncesi’ benim alınmam için öneride bulunacakmış. Uzun süre keşke söyleseydim dedim hocamlar. Sizlere yalan söylemek istemiyorum. Benim yerime giren kişiye her rastladığımda ondan daha iyi olabileceğimi, o kadroyu benim hak ettiğimi ve kadroyu alabilmek için her yolun mübah olduğunu düşündüm. Ben de Babişko Asuman olmak istedim. Her şey ne kadar kolay olurdu. Bu olayın ardından yaşadığım 1 yıllık depresyon ve hayal kırıklığından sonra kadrolara başvurmaya devam ettim. Girdiğim 5 sınavda da ikinci oldum. Artık sınava girmeden kimin gireceğini ufak bir araştırma sonunda rahatça tahmin edebiliyorum 🙂 . Aaa bak burdan güzel tez konusu çıkabilir akademisyen arkadaşlar değerlendirin, hatta sizlerle metotdumu bile paylaşırım mesaj atabilirsiniz. Aslında ben de yazardım ama artık ben pes ettim. Mücadeleyi sizlere devrediyorum. Yaşadıklarımdan sonra Babişko Asuman’ları oldukça iyi anlıyorum. Böyle bir fırsatı kullanabilen kullanıyor çünkü bu hayat acı ve safalet içinde geçirmek için çok kısa. Babişko Asuman olmak ister misin hala diye sorarsanız ise asla olmam derim. Çünkü haksızlığı yaşamak oldukça zor bir deneyimdi. Bunu başkasına yaşatamam hocamlar. Acı ve sefalet içinde yaşamak, haksızlık duygusunu başkasına yaşatmaktan daha hafif gelecektir. Şerefli ikincilikler insanı yorar, hatta pes ettirir. Şerefli ikinciler asla birinci olma şansına yakalayamayadabilir. Yani bir gün her şey güzel olacak, onlar da yaptıklarını bulacaklar gibi, anne babamızın yarattığı hikayeye benzer başka bir antik ederbiyat eseri yaratmak istemiyorum. O yüzden hepiminize, hepimize iyi şanslar diliyorum. Kendimizi geliştirip, Babişko Asuman’ların karşısına dikileceğimiz günlerin özlemiyle sizleri selamlıyorum. Hoşça kalın şerefli ikinciler sizi. AkademikLink ekibine not: Yazdıklarımı tekrar okuyup düzeltme yapamadım hocamlar. Baştan okumak bana bir miktar acı verdi ve devam edemedim. Düzeltilmesi gereken yerleri istediğiniz gibi düzeltebilirsiniz(noktalama, yüklem uyuşmazlığı veya yazım hataları). İlk defa az da olsa içimi döktüm, okuduğunuz ve bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Kolaylıklar diliyorum.

Şurada paylaş: