AYIN KAZANANI - KorpusLuteum
Ben X üniversitesinde doktora yapmaktayım. 2020 yılında benim alanım olan bir bölüme öğretim üyesi ilanı açıldı. İlana 3 kişi başvurdu. X üniversitesi sınav için duyurusunu ilk defa isimleri ve soyadları belli olmayacak şekilde ilk kez açıkladı. Çünkü 3 kişiden biri rektörün yeğeni idi. Tüm puanlarım rektörün yeğeninden yüksekti. Ayrıca bölüm biyoloji ile ilgili bir alandı ve rektörün yeğeni inşaat mühendisi idi. Başvuru sonuçları açıklandı ve ben sınava giremiyordum tüm şartları sağladığım halde. Hemen ilgili birimi aradım. Apar topar yeni ilan yayınlayıp hatalarını düzelttiler. Telefonda düzelten kişi ile konuşurken personel daire işleri başkanı olan zat personelin benimle konuştuğunu anlamadığı için aynen şu cümleleri kurdu. PB: Rektör diken üstünde zaten bu kadro için bir de böyle hata mı yapıyorsunuz ha? Olacak iş değil. Personel : Başkanım. Ve telefon kapandı. Puanlarım yüksek olduğu için ben yine çalıştım. Tabi umudum yok. Çoğu arkadaşım torpille girmiş üniversiteye. Soruların verildiğini biliyorum sınavdan önce. Ama yine bizdeki de umut. Sınavdan önce araştırdım rektörün yeğenini. İngiltere’de yükseğini yapmış. Hiç SCI endeksli yayını yok. Akademik anlamda hiçbir şeyi yok. Belki dedim bir umut olurda insaflı olurlar. CV’ me bakınca utanırlar. Neyse sınav günü geldi. Sınava giren hocaları tanıyorum. Sınavı bitirdim. Dedim içimden bu kağıt tarafsız okuyana en az 90. Ama bunlar okuyacağı işin rektörün yeğenine ne kadar puan gerekiyorsa o kadar. Bu arada 3. aday sınava gelmedi. Onun hiç umudu yoktu sanırım. Sonuç günü geldi. Bir de ne göreyim. Atanamamışım 😂 atanamam tabi. Rektörün yeğeni benden 20 puan fazla alması gerekiyordu benim puanımı geçmesi için. Hocalar hakkaniyetli davranıp 21 puan fazla vermişler rektörün yeğenine. Kıl payı olsun. Göze batmasın. Sonra sınavdaki hocaların hepsi bir bölümün bölüm başkanı veya fakültenin dekanı oldu sınavdan sonra. Biyoloji ile ilgili bir alana inşaat mühendisi atanmış oldu. 2 yıl geçti. Babişko Asuman’ın CV ne bir bakayım dedim. Sadece bir bildiri yapmış 2 yılda. Ben de özel bir şirkette çalışıyorum. 2 yılda 5 SCI endeksli yayın yaptım. 4 tane kitap bölümü yazdım. En acısı da sınavdaki kağıdımı okuyan doçent ve profesör olan insanların ve benim yerime atanan insanın toplamından daha çok yayınım olması ve atıf sayımın bu dört kişiden 6 kat fazla olması. Doktoramı bitirmek üzereyim. Akademiyi düşünmüyorum. Çalıştığım şirkette Ar-Ge yöneticisiyim. Bilimi çalıştığım kurumda yapıyorum. Yayınları şirketim adına yazıyorum. Üniversitede arkadaşlarım var. Çoğundan midem bulanıyor. Liyakatsiz insanlar çoğu. Akademik teşvik için yazdığım makalelere ismimi yazar mısın diyen var. Türkiye’de bilim insanı olmak zor. Çünkü akademi öldü. Bu da benim liyakatsiz dolu yüksek torpilli bir anım.
Herkesin kaçtığı bir devlet hastanesinde beş parasız olarak uzman doktorluk yapmaktayım. Çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları bölümüne Dr. öğretim üyesi kadrosu için başvurdum, tabii ki özel şartı karşılamadığım için reddedildim. Fakat bilgi edinme kanunu gereği jüri raporları elime ulaştı. Benim, uluslararası 1.isim 6 yayınım ve akademik puanımın 389 olmasına rağmen 284 puana sahip o çok özel tezi yapmış arkadaşı aldılar. Jüri raporlarında jüri üyeleri ve diğer adayın isimlerini karalayarak evrakta sahtecilik suçunu islediklerini bilmeden raporu bana gönderdiler,. Yalnız bir şeyi unutmuşlardı. Diğer adayın tezinin ismi raporda yazıyordu ve ben de YÖK Tez’den ismini yazdığımda *** ismini buldum, internet bağımlılığı olan arkadaşları şiddetle bu arkadaşa başvurmalarını tavsiye ediyorum. (?), Öyle ki bu konudaki çalışması alanyazına büyük bir katkı sağlayarak, internet bağımlılığı kliniğinin olmadığı bir yerde arkadaşı Dr. öğretim üyesi yapmış, beni de günde 40 hasta ve aile muayenesi yaptığım devlet hastanesine mahkum etmiştir. Herkese bol şans torpiliniz başınızdan eksik olmasın.
Umarım bu hikaye başıma iş açmaz diyerek anlatmaya başlayayım.😁Makine mühendisliği 3. sınıf öğrencisi olduğum sene bölümde makine topluluğu kurup arkadaşlarla elektrikli araba yapacaktık. Bu arabayla da üniversiteler arası yarışmaya katılacaktık. Yurt dışında elektrikli araç isine giren bir Türk abi ile anlaşıp sponsor oluşturmuştuk. İki elektrikli arabayı bölüme hibe edip reklamını yapacaktı. Arabalar ülkeye ve olduğumuz şehre kadar geldi bölüme hibe edilmesi için rektörün onayına ihtiyacımız vardı. Desteğini bizden hiç eksik etmeyen dinamik dersi hocamız öncülüğünde rektörle görüşmeye gidildi ve rektör araçlardan birinin kendisine verilmesi karşılığında onaylayabileceğini ima ederek resmen işi rüşvete dönüştürdü. Hocamızın sinirler tavan ortalık karışık, bir anlık öfkeyle olayın ustu kapandı ve araç rektöre verilmedi. Proje iptal oldu arabalar sponsor tarafından şehirdeki bir galericiye verildi ve rektör o günden sonra makine mühendisliği bölümüne kin beslemeye başlayıp, o günden sonra ki başvuruları da reddetmiş. Mezun olduktan sonra duydum bolümden arkadaşlar İHA yarışmasına katılmak istemişler, makine mühendisliği bölümüne onay yok deyip geri cevirmiş. Bizimkilerde elektrik bolumu adına başvurup yine katılmışlar 😁🤷🏻♀️🤦🏻♀️ İste genç beyinlerin onu böyle kesiliyor bir ülkede… 🤷🏻♀️
Ülkemizin güzide üniversitelerinden birinde araştırma görevlisi olan bir arkadaşımız vardı. Babası ile dekanın yakın arkadaş olması sebebiyle özel ilanla alınmıştı. Bir süre sonra hem 50d durumlarından hem de bölümün iş yükü ağır gelince lisansüstü eğitim görmek ve akademik çalışma yapmakla uğraşmak istemediğini belirtmeye başladı. Yaklaşık 1 ay sonra ona ayrı oda tahsis edildi. Odadaki isimliği öğretim görevlisi unvanı ile yazılmıştı. Biz de haliyle şaşırdık, nasıl oldu ne zaman oldu diye. Meğer daha olmamış bile :)) ona oda tahsis edildikten 2 ay sonra öğretim görevlisi ilanına çıkıldı ve yine özel şartla 🙂 Anlayacağınız daha ortada kadro, ilan veya kazanılmış bir durum yokken bile çoktan odası, unvanı, isimliği hazırdı :))) Sad but true :’)
Bir dönem akademik bir dergide editör yardımcılığı yapıyordum. Dergiye gelen tüm makaleleri dikkatle okuyor, uygun olmayanları eliyordum. Bir gün “yenge hanımın makalesi” başlıklı bir makale metni geldi. Makale başlıktan kaynakçaya kadar fecaat 🤦🏻♀️ Konusu, alt başlıklarının baştan savmalığı, başlıkların konuyla uyumsuzluğu, makalenin kendi içinde bütünsüzlüğü… gerçekten lise öğrencisinin bile yazmayacağı türden kötü bir metn. Bize makaleyi yayımlamamızı rica eden hoca “yenge hanımın” eşi ya da yakını değildi. “Yenge hanım” bürokrat birinin eşi, o hoca da o bürokratın muhtemelen tanıdığıydı. Makalenin bizim derginin alanının dışında olduğunu söyledik, geldiği gibi gönderdik metni. Ama hoca ısrarla, dergiye bağlı diğer aylık dergilerde yayımlanıp yayımlanamayacağını sordu. Mümkün olmadığını, metnin noksanlarla dolu, ne akademik ne de aylık bir derginin formatına uygun olmadığını belirttik. Belirtmemizle yavaş yavaş kimlikler açığa çıkmaya başlayınca “yenge hanımın” gelecekte akademinin “yenilmez” isimlerinden biri olacağını anladık. Bu defa makalenin yayımlanmasının şart olduğunu, bu hanımın *** ile evli olduğunu, acilen alana uygun bir dergi bulunması söylendi. Bizim editörü bir telaş aldı 😂 sağa sola dergi soruyor🤦🏻♀️ Bir gün derginin birinde gördüm ki nihayet “yengemizin” makalesini akademik bir dergide yayımlatmışlar. 🤷🏻♀️ Bu işlerin nasıl olduğunu görmüş oldum.
Araştırma görevliliği sınavlarında Osman hoca kadar mağdur edilmemiş olsam da benim mağduriyetim bana yetti. Hikayenin sonunu baştan söyleyeyim benim için gidilebilecek durumda olan iki kadrodan birine başka bir arkadaşı uygun görüp aldılar diğerinde başvurumu dahi kabul etmediler. Bir vakıf üniversitesinde yüksek lisans yapıyorum. Aynı üniversitenin lisans bölümüne zamanında ilk 500’deki bir sınavzede olarak birinci sıradan girmiş ve ikinci olarak mezun olmuştum. Bahsettiğim argörlük kadrolarına başvururken 90 Ales’im, 91 Dil puanım ve 96.96 mezuniyet puanım vardı. İlk girdiğim sınav bir Ağustos günüydü, listeye ikinci sıradan girmiştim, sınavım harika geçmişti. Aradan bir hafta geçti listenin sekizinci sırasındaki arkadaşı sınav kağıdına 94 vererek (bana 64 vermişler) birinci yaptıklarına şahit oldum. Daha sonra hocaların kağıtlarınız çok yakındı dediği geldi kulağıma. Daha sonra alınan arkadaşın bölümdeki başka bir hocanın müstakbel damadı olduğunu duydum. Yazılı sınavdan sonra mülakat yapmıştı hocalar, giriş puanlarınız çok yakın kağıtlarınız belirleyecek demişlerdi sağ olsunlar, ben de “adaletinize güveniyoruz” demiştim biraz da ironik bir şekilde. Bu hikayede sevindiğimiz tek şey bunu orda söylemiş olmam sanki hatırlıyorlarmışçasına. Diğer olay ise bu hadiseden 5-6 ay sonra yaşandı. Yaşadığım yere yakın bir kadro açılmasını beklerken güzel ancak torpilleriyle meşhur bir üniversite kadro açtı. Havalara uçtum sınava girmek bile beni mutlu ediyordu o zamanlar, bir şekilde kadroya yaklaşmak. İki gün sonra çat düzeltme ilanı. Sadece %100 A dilinde lisans okumuşlar başvurabilir. Dil puanı 60 olanları doldurdular bu şart sayesinde güzelim listeye. Bu şartı koymasalar asla listeye giremeyecek bir arkadaşı aldılar mis. Otuz küsür sınavda böyle şeyler yaşamış biri nasıl çalışır nasıl ayakta kalır buna hayret ederek kendimce çalışmaya daha çok çalışmaya çalışıyorum. Sanki çalışmak bir şeyleri değiştirmeye yetermişçesine…
Akademisyen kuzenim bana “Madem yüksek lisans okumak istiyorsun bizim bölüme gel sana yardımcı olayım” dedi. Ben de “Ben torpile karşıyım” dedim. O da “O zaman anca avucunu yalarsın” dedi, şu an avucumu yalıyorum.
Sizlerle biraz trajikomik bir hikayemi paylaşmak istiyorum. Yıl 2012 üniversiteyi henüz yeni kazandığım yıllar. Anadolu’nun bir ilçesinden bir büyükşehre üniversite okumaya gelmiş KYK yurduna yerleşmiş ve sudan çıkmış balığa dönmüş bir delikanlıyım daha. Henüz toyum gencim, heyy gidi hey… Sınavlarla aram iyiydi, ortaöğretim KPSS sınavına da girmiştim. O döneme göre iyi de bir puan almıştım aslında. kararsızım, üniversiteyi bıraksam mı diye düşünüyordum. Okulu bırakıp şoför mü olsam, yoksa hayallerimi mi kovalasam diye düşünüyordum. Tabi o puanla etraftaki kimi kurumlara başvurma şansım da var, gözüme kurum kestiriyorum derken bir kurumu gözüme kestirdim. Cezaevi idi. Gece çalışır gündüz okurum diye düşünüyordum. Çevremden fikir istiyordum, ne yapsam diye düşünürken kurt bakışlı* (swh) bir arkadaşımıza bu konuyu açtım. Ben buraya başvuracağım, hem çalışır hem okurum dedim. – Kanka başvurma oraya, dedi. ben başvurdum. +Niye reis, benim puanım daha yüksek dedim. (dedim ya daha masumdum…) -kanka ben belediye başkanı dahil 3 kişiyi devreye soktum, giremezsin, o kadro benim, garanti aldım, görüştüm gerekli kişilerle, okulu bırakıyorum ben dedi…. sustum ne diyeyim. artık burs ücreti ile karnımızı doyurur, okuruz diye düşündüm. Gel zaman geç zaman, atamalar oldu, zaman geçti. Arkadaşı bir süre görmedim. Aldı demek ki kadroyu diye düşündüğüm sıralar yurtta tesadüfen karşılaştım. +Oğlum, senin ne işin var burada, kadro senindi n’oldu, dedim. – 18. oldum dedi (38. de demiş olabilir ama 2 haneli sonu 8 olan bir sayı söyledi.) +Hani görüşmüştün nasıl oldu bu iş deyiverdim. Döküldü çocuk… – Kanka ben gittim 3 kişiyle görüştüm. belediye başkanı yanımda aradı, ismimi verdi, herkes tamam dedi. meğer çok fazla talep varmış… sonra ben 18. olunca gittim belediye başkanına “nasıl oldu bu iş diye sordum”, gerekli kişiyi aradı. Meğer o kadar çok talep gelmiş ki talepler arasında sıralama yapmışlar. Kısacası torpil olan kadroda torpillerin listesini yapmışlar, benim torpilim olan belediye başkanı torpili 18. olmuş. dedi. “belediye başkanının torpili 18. olmuş” kelimesi aklıma kazındı 🙂 bastım kahkahayı ne diyeyim 🙂 Basit bir gardiyan ilanı için kimleri devreye soktuklarını düşününce dudağım uçukladı. Ha kurt bakışlı dostuma ne oldu diye sorarsınız, hala instagramdan takip ederim, hayatı boyunca torpil aradı, milletin peşinde gezip durdu, hiçbir baltaya sap olmayı da başaramadı. Çok şükür dayısı olmayan sadece 2 teyzesi olan bir genç olarak çalışmalarımın ve emeğimin karşılığını her zaman gördüm. Çok şükür iyi insanlara denk gelmek nasip oldu. Vazgeçmeyin arkadaşlar diyeceklerim bu kadar.
O gün sesim kısıktı çok hastaydım. Bilmem kaç km yol gidip 5 saat okulun bahçesinde mülakata girmeyi bekledim. Torpillilerle (2 kişilerdi) birlikte mülakata girdim. Gözümün içine baka baka mülakatı yapan şahıs bana torpillilerini övdü. Burada bir moralim bozuldu benim çünkü yavaş yavaş olayı anladım. Sonra mülakat başladı. Hepimize sıra sıra soru soruldu. Babişko asumanlar zaten mülakata girmeden önce kapının önünde soru-cevap ezberliyorlardı. Muhtemelen önceden kendilerine verildi. Bir kıllanmadım değil ama mülakata girene kadar aklımın ucundan geçmedi. Saf saf vay be son dakika nasıl harıl harıl çalışıyorlar dedim. Neyse mülakatta da ilk soru geçti hepimiz cevapladık. İkinci soruda kendi sorumu yanımdakine pasladım. Ben bilmiyorum hocam arkadaş cevaplasın dedim. (İyi ki de dedim Allah söyletti.) Babişko şok oldu ama mecbur tamam dedi. Asumana döndü. Asuman tökezledi. Cevaplayamadı. Babişkosu hadi yapabilirsin dedi. Yine tökezledi babişkosu yine hadi sen biliyorsun dedi. İşte asuman da bir şeyler anlattı. Ama ben orada artık koptum. Gözümün önünden aştığım yollar hasta hasta boşuna beklediğim dakikalar film şeridi gibi geçti. O zamanki hiçbir şeyin farkında olmayan kendimin okuldan bir çıkışı var görmeniz lazım kimseyi görmüyorum ama öyle bir çıkış öyle bir sinir öyle bir hayal kırıklığı. Yine saf saf sonuçlara da baktım o iki asuman kabul edilmiş. O günden sonra akademiye dair olan hayallerim ideallerim yıkıldı. Bu yaşadığım daha yolun başında yüksek lisansta oluyorsa dedim bu kapıdan bana ekmek çıkmaz. Bir gün çıkarsa da çıkana kadar ortada ben diye bir şey kalmaz o zaman da anlamı kalmaz. Böyle bir belirsizliği kaldıramayacağımı anladım. Başka bir okulda yüksek lisansa kabul edildim ama akademiye bakışım o gün evrim geçirmişti bir kere. Benim için ekmek kapısı değil de sadece bir hobi bir kişisel gelişim oldu. Sonra Akademiklink’i keşfettim. Böyle de her şeyin fakında ve bizim diyemediklerimizi konuşan hocalar varmış dedim. En azından yüreğime biraz su serpildi. Sırf bu sebepten iyi ki varsınız hocam 🙂
sınıf makine mühendisliği öğrencisiyim. Bu yaz zorunlu olan üretim stajım için staj başvuruları yaparken başımdan geçen bir olayı anlatacağım. Ben polietilen tereftalat (PET şişe) üzerine bir makine tasarlayıp projelendirmeye çalışıyorum. Hatta şuan PCT(Uluslararası Geçerli Patent) yazıyorum. Zorunlu yaz stajım için beşten fazla yere başvurdum ve hepsinden bırakın ret cevabı almayı mailimi “recieve” ettiğini bile haber vermeyen yerler oldu(çok büyük şirketler de değiller). Benim de canıma tak etti bu cevap bile vermeyişleri. Acaba dedim özgeçmişim mi yetersiz diye bir soruya kapıldım. Sonra, ben de burada bulunan ünlü bir plastik ve türevleri üretimi yapan bir şirkete .Genelde yurtdışına havuz, tekne parçaları falan ihraç ediyorlar, yani çalıştığım konu üzerine en iyi şirket olan yere yazdığım patenti riske atarak patentin “introduction” kısmını özgeçmişime yazıp o şirketin üretim yaptığı konular hakkında neler yaptığımı anlattığım bir mail attım ve başvuru yaptım. Başvuru yaptıktan sonra bir arkadaşıma başvurumu anlattım, bahsettiğim şirketi çok beğendi ve o da orada stajını yapmak istediğini söyledi. Daha sonra okulumuzda networku geniş (!) bir hocamıza durumu anlattı ve o hocamız direkt olarak şirketin sahibini tanıyormuş. Hemen arayıp benim arkadaşa staj ayarlattı. Şakasız söylüyorum 5 dakikalık telefon görüşmesi içerisinde ayarlamışlar. Bu yaz o arkadaşım bahsettiğim şirkette stajını yapacağı kesinleşti ve o, orada staj yaparken, ben hâlâ staj yeri başvurusu yapıyorum…
Ben X üniversitesinde doktora yapmaktayım. 2020 yılında benim alanım olan bir bölüme öğretim üyesi ilanı açıldı. İlana 3 kişi başvurdu. X üniversitesi sınav için duyurusunu ilk defa isimleri ve soyadları belli olmayacak şekilde ilk kez açıkladı. Çünkü 3 kişiden biri rektörün yeğeni idi. Tüm puanlarım rektörün yeğeninden yüksekti. Ayrıca bölüm biyoloji ile ilgili bir alandı ve rektörün yeğeni inşaat mühendisi idi. Başvuru sonuçları açıklandı ve ben sınava giremiyordum tüm şartları sağladığım halde. Hemen ilgili birimi aradım. Apar topar yeni ilan yayınlayıp hatalarını düzelttiler. Telefonda düzelten kişi ile konuşurken personel daire işleri başkanı olan zat personelin benimle konuştuğunu anlamadığı için aynen şu cümleleri kurdu. PB: Rektör diken üstünde zaten bu kadro için bir de böyle hata mı yapıyorsunuz ha? Olacak iş değil. Personel : Başkanım. Ve telefon kapandı. Puanlarım yüksek olduğu için ben yine çalıştım. Tabi umudum yok. Çoğu arkadaşım torpille girmiş üniversiteye. Soruların verildiğini biliyorum sınavdan önce. Ama yine bizdeki de umut. Sınavdan önce araştırdım rektörün yeğenini. İngiltere’de yükseğini yapmış. Hiç SCI endeksli yayını yok. Akademik anlamda hiçbir şeyi yok. Belki dedim bir umut olurda insaflı olurlar. CV’ me bakınca utanırlar. Neyse sınav günü geldi. Sınava giren hocaları tanıyorum. Sınavı bitirdim. Dedim içimden bu kağıt tarafsız okuyana en az 90. Ama bunlar okuyacağı işin rektörün yeğenine ne kadar puan gerekiyorsa o kadar. Bu arada 3. aday sınava gelmedi. Onun hiç umudu yoktu sanırım. Sonuç günü geldi. Bir de ne göreyim. Atanamamışım 😂 atanamam tabi. Rektörün yeğeni benden 20 puan fazla alması gerekiyordu benim puanımı geçmesi için. Hocalar hakkaniyetli davranıp 21 puan fazla vermişler rektörün yeğenine. Kıl payı olsun. Göze batmasın. Sonra sınavdaki hocaların hepsi bir bölümün bölüm başkanı veya fakültenin dekanı oldu sınavdan sonra. Biyoloji ile ilgili bir alana inşaat mühendisi atanmış oldu. 2 yıl geçti. Babişko Asuman’ın CV ne bir bakayım dedim. Sadece bir bildiri yapmış 2 yılda. Ben de özel bir şirkette çalışıyorum. 2 yılda 5 SCI endeksli yayın yaptım. 4 tane kitap bölümü yazdım. En acısı da sınavdaki kağıdımı okuyan doçent ve profesör olan insanların ve benim yerime atanan insanın toplamından daha çok yayınım olması ve atıf sayımın bu dört kişiden 6 kat fazla olması. Doktoramı bitirmek üzereyim. Akademiyi düşünmüyorum. Çalıştığım şirkette Ar-Ge yöneticisiyim. Bilimi çalıştığım kurumda yapıyorum. Yayınları şirketim adına yazıyorum. Üniversitede arkadaşlarım var. Çoğundan midem bulanıyor. Liyakatsiz insanlar çoğu. Akademik teşvik için yazdığım makalelere ismimi yazar mısın diyen var. Türkiye’de bilim insanı olmak zor. Çünkü akademi öldü. Bu da benim liyakatsiz dolu yüksek torpilli bir anım.
Bir kurumda hemşire olarak çalışmaktayım 😇 Çalıştığım birimin şartlarından dolayı ( haftanın 6 günü 07.30-17.00 mesai sistemi) birim değiştirmek istedim bir kaç defa söyledim yetkili kişilere kabul etmediler. Yüksek lisans yapmaya başladım eğitim durumundan dolayı beni nöbet usulü (24 saat) çalışılan bir birime alın dedim yine kabul etmediler. Sonra aynı ekipte yer aldığım babişko Asuman bir arkadaşım da nöbete geçmek istedi sadece birimden sıkıldığı için ve çalışma şartlarından yorulduğu için. Sonuç olarak ne oldu… Onu nöbete geçirmek için beni de nöbete geçirdiler aynı ayda aynı zamanda. Onu hastanenin en iyi yerine nöbete verirken beni covid servisine verdiler. Ve bana dediler ki “sana eğitim durumundan dolayı inisiyatif tanıdık. Aslında yüksek lisans için eğitim hakkın yok biz inisiyatif alıyoruz 4 ay sonra buraya tekrar döneceksin” dediler. Bende teşekkür ettim aptal gibi onlara şuan pişmanım tepki göstermediğim için. Allah razı olsun ya böyle de düşünceli yöneticilerimiz var☹️ Bana böyle deyip burnumdan getire getire alırken Babişko Asumana hiç bir şey demeden keyfi almalarını kabullenmiyorum..
İşte karşınızda İngilizce yazımda yaptığınız hataları tespit edip düzelten 5 mükemmel uygulama. Hem de fakir dostu akademiklink güvencesiyle maksimum beleşçilik ilkesi çerçevesinde hazırlandı bu liste. pic.twitter.com/OjNxQtFXb4
Her şeyden önce içtenlikle çok teşekkür ederiz. Özellikle içerikler noktasında desteğiniz bizler için çok kıymetli.
Ancak kanalın ulaştığı nokta itibariyle videoların belirli bir kalitede olması gerekiyor. Bunun içinde belirli düzeyde ekipmanlarınızın olması önemli (bunlar yoksa bizden destek istemeniz halinde gönderebiliriz ama sonra geri istiyoruz, haberiniz olsun :))
Her şeyden önce iyi bir ışık. Çekimin kaliteli gözükmesi için iyi bir ışık kaynağına sahip olmanız önemli.
Ardından iyi sayılabilecek bir mikrofon.
En az 1080p çekim yapabileceğiniz bir kamera (telefon vb.lerin çoğu yapıyor bunu zaten).
Ve elbette çekmeye değecek bir konu.
İlk üç maddeyi bir şekilde halledebiliriz ama son madde için bizlere düşündüğünüz konu ve çekime yönelik bilgi vermeniz çok iyi olacaktır (e-mail atabilirsiniz.). Sonrasında da bir Zoom görüşmesi yapabiliriz. Hatta uzun soluklu bir konuysa aklınızdaki, bir köşe bile ayırabiliriz sizlere kanalda.
Dediğimiz gibi bu desteğiniz bizler için çok değerli. Bu noktada çekmiş olduğunuz videonuzun izlenmelerden elde ettiği geliri de sizlere gönderebiliriz. Ya da Eskişehir’deyseniz size yemek ısmarlayabiliriz. E-maillerinizi bekliyoruz.