Ayın Kazananı: Torpilin 82 Tonu

Çok kısa tanıtayım kendimi, bir vakıf üniversitesinde arş. gör olarak çalışıyorum buraya girebilene kadar da en az 15 defa sınava girdiysem en kötü 12'sinde isme açılan kadrolara elendim. Ama en sevdiğim 2 tanesini paylaşayım istiyorum. İlk olarak o kadar çok isme açılan ilana elendim ki ilan görünce gidip bölüm başkanları veya dekanlarla konuşuyordum hocam isme açtıysanız başvurmayacağım şeklinde. Yine böyle bir ilan tabi bölüm başkanı hocamız adil olacağını vs. vs. anlatmıyorum bile. Sınav günü geldi çattı bir adayımız eşiyle geldi, eşi yer beğendi adayımıza, oturttu oraya, gözetmen arş gör kapıdaydı, arş görü bir güzel fırçaladıktan sonra gitti dr/doç. larla görüştü, yoklama sesli alındı adayın adını aklımda tuttum tabii, ön değerlendirmeyi kontrol ettiğimde en son sırada olduğunu gördüm (kanunen ön değerlendirme isimsiz yayınlanır ama burası tr kanun manun hak getire) neyse efendim uzmanlık alanım olan sınavdan 10 soruya hiç zorlanmadan cevap anahtarı misali cevapları yazdım çıktım ve tabii ki hepimiz 50-60 alırken adayımız 98 aldı, azıcık daha araştırayım dedim ki ne göreyim adayımız daha yüksek lisansa bile girmeden kongrelerde proflarla beraber konuşmacı olarak bile çıkıyormuş (benim akademisyen olduğum halde üniversitem maddi destek sağlamadı için katılımcı bile olarak katılamadığım kongreler).
Hikaye 2: Burdada 2 kişilik kadroya 15'e yakın başvuru vardı tabii ki yine torpilsiz kadro olduğu garantisini sayın hocalarımdan aldım. Adaylardan biri çok iyiydi (alesi, dili, ganosu çok yüksekti olur böyle şeyler) yani tek kişilik kadro için sınava giriyorduk muhtemelen. Benim başka bir arkadaşım 2 yıl önce aynı üniversitenin arş. gör. sınavına girmişti soruları da not almış benimle paylaştı, e biliyorum bende bunların bir daha oturup soru hazırlamakla uğraşmayacaklarını. Girdim sınava birde ne göreyim 7 soru sormuşlar 5'i aynı, ama küçük bir dipnot düşmüşler istediğiniz 5 soruyu cevaplayın her soru 20 puandır şeklinde. Ne garip sınav ! Neyse efendim cevaplarını adımdan iyi bildiğim soruları cevapladım bu sefer gerçekten cevap anahtarı vermiştim e dedim 100 alamazsam torpildir. Ne oldu peki kendi üniversitelerinden mezun öğrencileri 95 alırken ben 80 (birebir yazınca o kadar puan kıramadılar herhalde kıyamam sayın hocalarıma) aldım. Olsundu ama kanunmuş nizammış bilim sınavıymış ne gerek var zaten çalışma üretmemizde yasak sayın hocalarımızın alanı neyse çalışırız biz orda.
Emekleriniz için çok teşekkür ediyorum, bütün torpilsiz akademisyen adaylarına (muhtemelen mevcut akademisyenlerden çok daha akademisyen olan adaylar) şans diliyorum.

Rumuz: Torpilli Öğrenci

Ben üniversitemin tarih bölümünde bir ikinci sınıf öğrencisi iken yaşanan bir skandal ve ”torpil” hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum final dönemiydi bütün öğrenciler gibi bende sınava girdim her şey yolundaydı yada ben öyle sanıyordum … sınav sonuçları açıklanana kadar bütün arkadaşlarımın sınav sonuçları var benimki yok sona kalmışızdır bir hata olmuştur düzelir diye beklerken sınavıma giren gözetmen öğretmen ile konuştum bana sorun ile ilgileneceğini ve en kısa zamanda bana döneceğini söyledi geçekten o gün akşam üstü bir telefon aldım asıl skandal burada başladı gözetmen öğretmenimiz sınav kağıdımı kaybetmişti dolayısıyla bir sınav notum yoktu … ve o skandal teklif sana torpil yapalım vize notların çok iyi finaline vize notlarını girelim sözlü sınavlarına yüz verelim fazla bir puan kaybın olmaz bu olay aramızda kalsın olayın etkisi ile bir an durup düşündüm sonra o an için ne söylerse tamam dedim telefon kapandı önce bir hesap yaptım gözetmenin hesabı ile benimki tutmadı daha az puan alacaktım ama şansıma o sıralar bir görüşme kayıt uygulaması kullanıyordum ve olayın ses kaydı elimdeydi şikayet etmeyi ve çeza almasını sağlamayı çok düşündüm ancak cesaret edemedim üçüncü sınıfta yine anı hocamızın başka derslerime girecekti ayrıca kendisi ceza alıp okuldan uzaklaştırılması durumunda dahi diğer öğretim üyelerinden şikayetten dolayı sert tepki almaktan korktum üstelik bu öğretim üyelerinden bazıları bu kişinin eski öğrencisi akrabası benzeri olabilirdi eğitim hayatım bitebilirdi bende çaresiz korktum ve sessiz kaldım ama istiyorum ki bu olay kaybolmasın ve geleceğe taşınsın.

Rumuz: dalginprof

Doktora tezim bittikten sonra her fakir gibi kadro ilanlarını incelemeye başladım. Kadroların şahsa açıldığını biliyorum ama umut işte. Şans eseri yıl sonu ilanlarında bana uygun olan ve genel açılmış bir kadro ilanı gördüm. Akademik yayınlarım, yayın puanım ve yeteneğime güvendiğim için başvuru yaptım. Hatta aileme yakın bir il olduğu için heyecanlandım ve aksilik olmaması için evrakları kendim elden teslim ettim. Zaten fakirlik diz boyu, onca evrağın çıktısını alıp yol parasını vermek zor ama puanıma güvendiğim için değer dedim. Evrakları teslim ettim ve beklemeye başladım. Açıklamanın yapılacağı 1 aylık süre geçti ve hala bir açıklama yapılmadı. O arada babam rahatsızlandı hastane süreci ve maalesef covide yenik düşerek babamı kaybetmem psikolojimi alt üst etti. Aileme yakın olmak daha önemli hale geldiği için kadronun peşine düştüm. Neredeyse 2 güne bir aramaya başladım üniversiteyi. Önce “siz bizim üniversitemize başvurduğunuza emin misiniz” dediler, “dosyanız kargoda kaybolmuş olabilir” dediler. Elimle teslim ettiğimi söylediğimde “arkadaşın yerine bakıyorum bilgim yok sizi arayacak” dediler. O arada tanıdığım bir kaç kişiye sordurmaya başladım neden gecikiyor 2 ayı bulacak hala sonuç açıklanmadı diye. “Alacakları kişinin puanı düşük olduğu için yol arıyorlar” dedi. Benim puanım yüksek olduğu için uygun bir açıklama bulmaya çalışıyorlarmış. Alacakları kişinin yayınlarına bakıyorum, haklılar çok az çalışması var. Bir yandan da sürekli personel daire başkanlığını arıyorum “Kazanırsanız arayacağız, kazanamazsanız detaylı puan tablosu ve gerekçesini açıklayan bir tebligat gelecek” açıklaması yapılıyor. Bir kaç ay öncesinden de aynı okulun bölüm başkanı haksız yere yeğenini kadroya alıp mahkemelik olduğundan yeniden adaletsizlik yapamazlar diye düşünüyorum. 2 ay sonunda bir tebligat geldi “Açılan kadroya uygun olmadığınız jüri değerlendirmesiyle tespit edilmiştir”. Bu derin detaylı açıklamadan sonra üşenmedim oturdum kadroya alınan arkadaşın puanını, yayınlarını hesapladım arada tam 1000 puan fark var. Hangi jüri neyi değerlendirdi. Dediklerini yaptılar “Ne olursa olsun kendi elemanımızı alacağız, kadro ilanında bir hata oldu düzeltemedik ilan yanlış çıkmış ama kadroyu kendi elemanımıza açmıştık” açıklaması da benim kulaklarımda kaldı.

Rumuz: Cano

Hikayem 9 yıl kadar öncesine ait. Üniversitede bir lisans programında okumaktayken 2. senenin sonunda ön lisans diplomasi aldım. Ardından hemen KPSS sınavına girdim ki diplomalı bir işsiz olmamayı garantileyim. 84 küsur puan aldım. O sırada *koruma memuru alımları olduğunu öğrendim ve başvuru yaptım. Puan sıralamasına göre mülakata aday çağırılıyor. Puanım yetmiş ki sıralamaya girebildim. Şubat ayı, her yer kar, kış, kıyamet. Ben Denizli’deyim, mülakat Erzurum’da. İnsanlar yollarda mahsur kalıyor, öyle bir kış yaşanıyor yani. Kardeşimle çıktık bir pazar akşamı yola, Kendi aracımızla gidiyoruz. Yolda dinlenme tesislerinde durup bir çay çorba içiyoruz, gelen Erzurum otobüslerine de bir yaklaşıp soruyoruz yollar ne durumda diye. Hiç biri de güzel şeyler söylemiyor. Öyle böyle sabah 7de vardık. Önce boy kilo ölçümü yapıldı. Türkiye şartlarında 168 boyla erkek standardını bile geçiyordum zaten. Kilo zaten normal. Sıkıntısız geçtik onu. Eee mülakat ne zaman???Sizin mülakat pazar günü dediler. Haydaaaa!!!7 gün var, ne yapalım geri gidip tekrar gelmeye kalksak hava durumuma güvenemiyoruz zaten zar zor gelmişiz. Aileyle bir hasbihal ettik. Bulun bir otel kalın bari dediler.Kaldik.7 gün boyunca her gün o kuruma geldik. O gün mülakatı olanları kapıda çevirip nasıl geçti, ne soruyorlar diye sorduk. Aksam sorulardan bilmediklerimizin cevaplarını araştırıp ders çalıştık. Geldi mülakat günümüz. Bizi katta bir sıraya soktular. Sonra üçer üçer içeriye almaya başladılar. İçeri girdik. Benim önünde 2 bayan, ben üçüncüyüm. Karşımızda pek kıymetli jüri üyelerimiz. İlk kızımızın adını okudular, buyurun dediler geçti karşılarına.3 adet sordular. İkisi inkılap tarihi, birisi infaz kurumlarıyla alakalı. Birine yarım yamalak cevap verdi, Diğerleri ne cevap veremedi. Tamam çıkabilirsiniz dediler gitti. İkinci kızımızın adını okudular. Hanımefendi hazretleri geçti ortaya. Sallanıp duruyor sağa sola. Hiperaktif gibiydi. İlk soruya hemen “Bilmiyorum.” dedi. İkinci soruda azıcık düşündü onu da bilmiyorum” dedi. Üçüncü soru da biraz daha fazla düşündü “Onu da bilemiyorum.” dedi. kıymetli jürimiz ” Tamam çıkabilirsiniz” dediler ve o da gitti. Sıra geldi bana. İlk soruyu tam cevapladım. İkinci soruda bir inkılabın ilanının tarihini gün ay ve yol olarak sordular, sadece yılını hatırlayabildim. Üçüncü soru ise çalışılacak kurumun işleyişi ile ilgili bir soruydu onu da olması gerektiği cevapladım çıktım. Sonuçlar ne zaman diye sorduk.2 saate kurumun sitesine kazananların isim listesi yükleniyor dediler. Ordan tekrar dönüş yoluna çıktık. Yaklaşık 2 saat sonra bir girdik ki internet sitesine. Kazanamamışım. Tamam hadi ben kazamamayım da o hiç bir soruya tek bir cevap bile veremeyen, sürekli bilmiyorum diyen salıncak kız nasıl kazanır???Sallanması mı hoşunuza gitti???Bilmiyorum demesi mi cazip geldi acaba???Nasıl olsa bize aptallar lazım mi dediniz???Lanet olsun düzeninize, lanet olsun vicdanınıza. Ben oraya 3 yaşındaki oğlumu anneme bırakıp geldim. Ağlamasın diye oyuna daldığı vakti bekleyip resmen evden kaçar gibi çıktım.7 gün annesiz kaldı, aklına geldikçe ağladı o çocuk. Niye???Salıncak kızımıza torpil yapılsın da iş sahibi olsun diye. Allah kahretsin hepsini!

Rumuz: PonPon

Bizim Ponpon ismiyle Sıfır burun 3 renk İran kedimiz vardı. Bir belediyenin kedi güzellik yarışmasına katıldık. Bütün ilgi bizim kedinin üstünde idi. Hatta Sabah, milliyet, hürriyet gibi bir çok gazetenin konu hakkındaki haberinde kapak kedimiz Ponpon’du. Ancak gelin görün ki 1. olan kedi bir Ankara kedisi olup sahibesi belediyede personelmiş. Bu ülkede kedilerin bile hakkına giriliyor be..

Rumuz: Torpilgiller

Merhaba herkese, genç bir akademisyen olarak ben de hikayemi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Doktoramın son yılında çeşitli üniversitelerde açılan öğretim üyesi kadrolarına iş başvurusu yaptım. XX, YY ve ZZ üniversitesinde mülakata davet edildim. Mülakat programları ise inanılmaz yoğundu, bölümdeki hocalarla birebir görüşmeler, öğle yemeği, arada farklı akademik yöneticilerle görüşme ve tanışma, aksam yemeği, doktora öğrencileri ile görüşme , araştırma sunumu, ders sunumu, **** örneği… Aklınıza ne gelirse vardı programlarda. Mülakatta bir tek ters takla atmadığım kaldı galiba. Hatta okullardan XX üniversitesi mülakatı 12 saat sürdü, eve dönerken yorgunluktan takside uyuyakalmistim. Diğer üniversitelerde mülakat günü de 7-8 saati bulmuştu. Mülakatlara da hazırlanmam 3 hafta aldı bu arada çünkü okulların istediği sunum konuları da farklıydı, onlara hazırlanmak zaman aldı.

Neyse.. Bu maratonun ardından YY üniversitesinden teklif aldım ve büyük heyecanla kabul edip çalışmaya başladım. Tabii o kadar emek verip girdiğim için çok mutluydum, böyle bir hayallerdeyim, bir heyecanlıyım, sormayın. Öte yandan, garip bir şekilde insanlar bana ters davranıyordu, anlayamıyordum. Daha ilk haftadan itibaren selam vermeyenler, muhattap olmayanlar, bana sürekli sinirli davrananlar… Say say bitmez.

Ben işe girdikten sonra enstitü müdürü, damadini öğretim üyesi olarak işe aldı. Ardından üst düzey yönetimden birinin ortağının eşi, eskiden beri üniversitede olan bazı hocaların kendi yetiştirdiği eski öğrencileri, bir hocanın eşinin arkadaşı teker teker işe alındı. Bilemiyorum mülakatları anlatmama gerek var mı? Bu arada bir öğretim üyesini tepeden aldırıp ilgili bölüme haber vermeyi unuttukları bile oldu, çok üst düzey birisini tanıyormuş.

Bu YY üniversitesi’nde çalıştığım süre boyunca pek çok kalifiye akademisyen de iş başvurusu yaptı, ama eften püften sebeplerle başvuruları işleme konmadı veya reddedildi. Bahane bulamayınca da mülakata çağrıldılar, tabii o kadar uzun ve yorucu mülakatta hata yapmamak zor, illa bir bahane bulundu ve alınmadılar.

Yani bunları görünce anladım ki ben biraz yanlışlıkla alınmışım, millet ondan bana sinirliymis çünkü asıl istedikleri kişiyi aldıramamışlar. Gerçi o kişi de sonra alındı başka yollardan ama bana olan öfke baki kaldı. Hatta bana defalarca ‘kayırıldığım’ söylendi :))) Post truth dedikleri bu olsa gerek. Bir ara kendimden şüphelendim, yahu ben saatlerce mülakata girmedim mi? Yanlış mı hatırlıyorum? Insan delirdim mi acaba diyor. Sonra dedim yok, delirsem farkında olamam :))

Yani arkadaşlar toparlarsam; Babişko Asuman’dan daha beter olan şey kendini mağdur gören ve zeytinyağı gibi üste çıkan Asuman’dır ;))

Rumuz: Dert Babası

Üniversitede öğretim görevlisi olmak için sınava girmiştim. Sınavda arka sırada bir tanesi durmadan eline bakıp yazıyordu. Görevli hoca kopya çektiği sebebiyle kağıdını aldı ve sınavını iptal edip dehanın yanına gitti. Hocam bu arkadaş kopya çekiyor dedi. Dekan da dönüp: O arkadaş bizden. O cevapları biz verdik zaten dedi.

Rumuz: Anasından doğduğuna pişman enik

Issız dağın eteğinde gezdiğim bir gün ruhumu şad etmek için yaptığım işi düşünüyordum. Yaptığım iş dağ tepe gezmekti ama heidinin milka çikolatasını yediği, ırz düşmanı çoban peterle süt ineklerinin koşuştuğu yeşillikli portre resimleri gibi yerler değil. Bildiğin yazın sıcağında daha yerdeki kuru ottan vuran sıcağı atlatamadan rabbimize şu güneşi bir tık kıssın diye yalvardığımız bir habitat. Yine birgün gözü çıkasıca gavur nasıl yapmış lan diye işimi araştırmaya başladığımda ecnebinin ecnebice kitaplarına denk geldim ve bunları çevirmeye başladım. Akademinin parlak ışıltısı gözüme ışık olarak yansıyıverdi ve yüksek lisansı yapmaya başladım. Sonra baktım ki anadal yetersiz kalıyor ikinci üçüncü dördüncü anadalları açıktan yaptım. Bu arada yüksek lisansın da yetmediğini görünce ilintili diğer bölümde de ikinci yükseği yaptım. Sonra doktoraya başladım. Amma ne başlamak. Bu süreçte baktım ki üç kitabı tek başıma çevirmişim, 5 tane sci ex yayın (ki beni tanısanız benim bir yayın yapmamla aziz sancarın nobeli alması aynı düzlemde ortak noktaya tekabül eder) 10 bildiri, 4 proje ve 1 patent.. semiallhu limen hamide… bildiğin yardırmışım.
Sonra Ankara’ da doktoramı yaptığım üniversite spesifik alanım olan bölümde kadro açtı. Şeytan dürtmez hoca dürter misali aklıma karpuz kabuğunu soktu başvur başvur diye. Aslında ben akademi için yetersiz biriyim bunu biliyorum. Yani en azından akademinin temellerinden gelen insanları gördükçe kendimi hep yetersiz bulurum. Sonradan eklemlenmiş gibi duruyorum o mecrada. Elimden geldiğince yapmaya çalışsam da ne ben yetişebiliyorum ne vaktimi yetiştirebiliyorum. Neyse benim devletlü canum hocam senden başka başvuracak kimse de yok diye diye gazı verince bende columbia mont, dechatlondan alınan bot ve stanley termostan abu hayat iksiri gibi bir kahve içmenin dayanılmaz cezbesine kapılarak başvurdum. Bu arada da iyiden iyiye ayna karşısında kendime baktım yalan yok. :)Neyse sınav mülakata gitmeden hocaya sordum kaç başvuru var diye? Demesin mi 7 kişi. Adam öyle bi kadro açmış ki inşaat mühendisi de başvurabiliyor uzman hekim de, demirci ustasından kat kalorifer döşemecisine.. Aga neyse bölüm benim havasında ben daldım koridora, kapıda beklerken tanıştık gelenlerle. Allah var hepsi bu sıkışmışlık arasında bir ümittir diye gelmiş tertemiz insanlar.. ama bir kişi hariç. Biri yok. 6 kişiyiz. Sınava girdik 6 kişi. İçim bir buruldu. Hadi ben çalışıyodum iyi kötü ama gencecik insanlar, vakfetmişler kendilerini alesten 98 dilden 95 not koymuş kızcağızın biri.. abi bir umut diye geldim demişti kapının önünde. Ama geldiği yer bölümü değildi. Ben bu iç hesaplaşmamı yaparken sözlü yaptılar. O laz müteahhidin yaptığı saçma komünist yapımı binanın en üst katında çay ocağından bozma toplantı odasında yaptılar bir de.. Biraz rahattım çünkü tez danışmanı hocam da jürideydi. Bölüm başkanı hazretleri bana ithafen sorduğu soruda memleketin hali ne olacak canım ya diye sorunca yaratana sığınıp öyle bir saydırdım ki.. teşekkür ettiler odadan çıktım.
Gelgelelim sonuca.. o sınava ve mülakata gelmeyen 7. havari…
Çok üst düzey bir bürokratın eşiymiş. Önce saygısızlık yapmayayım belki hakkını veren bir akademisyendir dedim ama.. gözlerime şiş çekselerdi de o cv ye bakmasaydım. Tek bir bildiri dahi yapmamış, doktora tezini dahi kendisinin yazmadığı basına düşmüş o kadın.. belki bir babişko asuman değil ama tam bir kocişko asumansın. Primer olarak hakaret veya beddua içeriği eklemeyecektim ama sen nasıl girdin o bölüme hoca olarak ya!!!
Sen öyle bir alan dışı bölüme hoca olarak girdiysen gavur ülkelerin de istihbarat odalarına girebilmelisin.. sen bunu yapabildiysen bu memleketi kurtarmak ta eşikten beşiktekine olan borcundur.
Umarım okursun da gözün yuvasında faltaşı gibi büyür aynada kendini elflerin kölesi olarak görürsün. O sınava giren 6 kişinin vicdani temsilcisi olarak söylüyorum; abv gözü çıkasıca…
Not: bu arada bölümün tek öğrencisi olduğum gibi danışman hocamın sözlü notuma 0 vermesinden sonra doktora sürecimi de noktalamış oldum. Gereği kalmadı benim için.
Bu arada ezilmişler olarak bir dostun mesajıdır; ben kaybetmedim, sadece vazgeçtim. Tekrar şartları olgunlaştırıp inşa ettiğim gün sürece tekrar başlayacağımı taahhüt ederim.
Buraya, bir inanç bir inat koydum.
Tut ki unuttun, tekrar bak
O inat neyse sen osun…
İnancından ve inadından vazgeçmeyen tüm arkadaşlara vesselam

Rumuz: Torpilin 82 Tonu

Çok kısa tanıtayım kendimi, bir vakıf üniversitesinde arş. gör olarak çalışıyorum buraya girebilene kadar da en az 15 defa sınava girdiysem en kötü 12’sinde isme açılan kadrolara elendim. Ama en sevdiğim 2 tanesini paylaşayım istiyorum. İlk olarak o kadar çok isme açılan ilana elendim ki ilan görünce gidip bölüm başkanları veya dekanlarla konuşuyordum hocam isme açtıysanız başvurmayacağım şeklinde. Yine böyle bir ilan tabi bölüm başkanı hocamız adil olacağını vs. vs. anlatmıyorum bile. Sınav günü geldi çattı bir adayımız eşiyle geldi, eşi yer beğendi adayımıza, oturttu oraya, gözetmen arş gör kapıdaydı, arş görü bir güzel fırçaladıktan sonra gitti dr/doç. larla görüştü, yoklama sesli alındı adayın adını aklımda tuttum tabii, ön değerlendirmeyi kontrol ettiğimde en son sırada olduğunu gördüm (kanunen ön değerlendirme isimsiz yayınlanır ama burası tr kanun manun hak getire) neyse efendim uzmanlık alanım olan sınavdan 10 soruya hiç zorlanmadan cevap anahtarı misali cevapları yazdım çıktım ve tabii ki hepimiz 50-60 alırken adayımız 98 aldı, azıcık daha araştırayım dedim ki ne göreyim adayımız daha yüksek lisansa bile girmeden kongrelerde proflarla beraber konuşmacı olarak bile çıkıyormuş (benim akademisyen olduğum halde üniversitem maddi destek sağlamadı için katılımcı bile olarak katılamadığım kongreler).
Hikaye 2: Burdada 2 kişilik kadroya 15’e yakın başvuru vardı tabii ki yine torpilsiz kadro olduğu garantisini sayın hocalarımdan aldım. Adaylardan biri çok iyiydi (alesi, dili, ganosu çok yüksekti olur böyle şeyler) yani tek kişilik kadro için sınava giriyorduk muhtemelen. Benim başka bir arkadaşım 2 yıl önce aynı üniversitenin arş. gör. sınavına girmişti soruları da not almış benimle paylaştı, e biliyorum bende bunların bir daha oturup soru hazırlamakla uğraşmayacaklarını. Girdim sınava birde ne göreyim 7 soru sormuşlar 5’i aynı, ama küçük bir dipnot düşmüşler istediğiniz 5 soruyu cevaplayın her soru 20 puandır şeklinde. Ne garip sınav ! Neyse efendim cevaplarını adımdan iyi bildiğim soruları cevapladım bu sefer gerçekten cevap anahtarı vermiştim e dedim 100 alamazsam torpildir. Ne oldu peki kendi üniversitelerinden mezun öğrencileri 95 alırken ben 80 (birebir yazınca o kadar puan kıramadılar herhalde kıyamam sayın hocalarıma) aldım. Olsundu ama kanunmuş nizammış bilim sınavıymış ne gerek var zaten çalışma üretmemizde yasak sayın hocalarımızın alanı neyse çalışırız biz orda.
Emekleriniz için çok teşekkür ediyorum, bütün torpilsiz akademisyen adaylarına (muhtemelen mevcut akademisyenlerden çok daha akademisyen olan adaylar) şans diliyorum.

Rumuz: akademininleftball

Merhabalar. 2016 dan beri atanamamışken ve hala kpss çalışırken işi gücü bırakıp üniversite torpil anımı yazmak istedim. Üniversiteden artık mezun olacaktık ve son stajımızı yapıyorduk. Stajın son günü ve evraklarımızı götürdük imzalatmak ve not almak için. Not staj evrağımıza sorumlumuz tarafından yazılıyor ve zarf kapatılıyordu biz okumayalım diye. Neyse biz elimizde evrakla sorumlu hocayı bekliyoruz kendisi staj amirlerimizle konuşuyor not vermek için odada kim nedir vs diye. Babişko Asuman elinde zarfla geldi yanımıza. Kendisini daha önce hiç görmemiştik. Tam o sırada sorumlu geldi ve o da bakıp kendisine seni hiç görmedim sanki ben diye sordu. O da “olur mu, ben hep burdaydım her gün geldim nasıl görmezsiniz ” dedi. Ben şok içinde bakarken bize kaş göz yaptı çaktırmayalım diye. Ben ne zorluklarla gittim o staja hem çalışıp hem okuyordum ve hem ders notlarım çok iyiydi hem stajdaki herkes de beni hocalarıma överdi. Neyse sorumlu hoca son kez sözlü yaptı (bütün soruları bilen tek ben vardım) herkese tek tek notları verdi zarflar kapatıldı. Ben de dayanamadım hocayla konuştum aynı gün. Dedim ki ” bu kişi hiç gelmedi staja ve bize de kaş göz yaptı. Ben ilk kez görüyorum. Ben her gün ne zorluklarla geldim buraya, bu kişiye NEYE göre not veriliyor sizde hiç görmemişsiniz” dedim. Hoca bana “haklısın canım ben fark ettim zaten ilgilenicem bu kouyla haksızlık evet sizinle o bir tutulamaz” dedi. Daha sonra bana BANA BUNU SÖYLEYEN HOCA gitmiş beni şikayet etmiş (?!) bölüm başkanına ,sınıf başkanına ve Babişko Asumanımıza. (tanıyomuş). Tabi heryere şikayet edince yaygara koptu. Vay efendim bananeymiş ben kimmişim? Ardından tehditler bu işin peşini bıraklar. Halbuki bölüm başkanımız zaten torpilin babasıyla yeni gelmiş,kendisi üniversitemizde yüksek lisans yapmış biri sadece(?!) ve bu Asuman da bundan torpilliymiş. Asuman beni tehdit ediyo arkam sağlam mezuniyetini yakarım diye. Bölüm başkanı tehdit ediyo. Bende lanet olsun dedim; ki zaten resmi şikayet falan etmemiştim sadece hakkımızı aramak amacııyla 1 soru sormuştum sorumlu hocaya 1 tane sadece. 1 soru bile bu kadar korkutuyo demek ki. Sonra mezun olucaz not açıklandı bana her gün staja düzenli gelen , her işe koşturan, sözlü de soruları çatır çutur cevaplayan tek kişiye 85 girmiş hoca notu. Öğrendim ki bir kere staja gelmeyen Asuman ın notu girilmiş 100…

Rumuz: Özel güvenlik

Duyunca içimi paramparça eden bir olay. Bir zamanlar bir bölüme yeni bir asistan alınmış. Bu arkadaş iyi bir okuldan yüksek başarılar ve hatta birkaç yayınla başka bir şehirdeki bu kadroya başvurmuş. Sınava da girip alnının teriyle kazanmış. İlk gün bölüm başkanı odasına çağırıp biz bu kadroyu yanlışlıkla açtık, seni burada istemiyoruz diyor. Meğer bundan önce bir kere daha aynı anabilim dalı için bir ar.gör. sınavı yapılmış ve istenen kişi alınmış. Ama nasıl olduğunu bilmiyorum sanırım bürokrasinin derin dehlizleri sebebiyle “yanlışlıkla” ilan tekrar açılıyor ve kapatamadıkları için sınavı yapmak zorunda kalıyorlar. Hocam daha kötüsü bu arkadaşımızın bölümde bir odası bile yok. Depoda oturuyor. Saha çalışmalarına çağrılmıyor, haber bile verilmiyor, hocalara mail atması yasak. Angarya iş bile verilmiyor. Bu esnada diğer eleman her türlü çalışmayı yürütebiliyor, tam bir gözde. Yazıklar olsun.

Geçen aylara ait torpil hikâyelerine ulaşmak için tıklayın.

Şurada paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir