Her birimizin kendine özel zaman kavramı var. Dilediğince adlandırabildiğimiz, günlük gidişatımıza, gelecek planlarımıza uyacak biçimde değer verdiğimiz bir kavram. Hem fazlasıyla kişiye özgü hem de herkesin yaşadığı kadar. Aynı ve farklı zamanların tüketicileriyiz. Bize özgü olan nasıl, nerede, kimlerle olduğumuz zihnimizle ve yaşantımızla biçimlendirdiğimiz kadarı; herkese ait olan ise saatler, bugün ve geçmiş. Gelecek için herkese ait demek pek doğru olmayabilir bu noktada fakat bir şekilde edimlerimiz çok benzer olmaya başladı. Sanki her
birimiz aynı geleceği kazanmaya çalışıyor gibiyiz, ileriye yürümekte herkes kadar ısrarlıyız. Bu olağandır ancak o şekilde yaşamı anlamlandırmakta ve kendimize özgü zaman kavramımızı tanımlamakta başarılı olabiliriz. Ama öte yandan bu ileri yürümenin içinde herkesin herkesten önce ulaşma çabasını da görmekteyiz. Adeta bir yarıştayız ve sadece koşuyor gibiyiz. Alabildiğince koşma hali bir yığın gibi büyümekte, her doğumda kendini yeniden üretmekte görünüyor. İlk bakışta bu doğal olandır çünkü içinde bulunduğumuz, yaşamakta olduğumuz
hayatın bir gerçeğidir ve farkına varmakta güçlük çekeriz. Bu yüzden hepimizin benzer aceleleri var bu acele hali ve yavaşlamaktan korkmak, sanki zamanı boşa yitirecekmişçesine koşmak, bazen nereye olduğu belli olsa da bazen de sadece ‘’olması gereken bu ve oluyor işte’’ noktasında kalabiliyor.

Nitekim bu durum Momo kitabında insanın zamanının Duman Adamlar tarafından çalınması ile anlatılıyor. Tamda en zayıf anımızda yani yaşamı, amacımızı, nereye ulaşmak için nefes aldığımızı sorguladığımızda Duman Adamlardan birini çağırmış oluyoruz. Duman Adamların göründüğü kişilere vaatleri zamandan tasarruf etmelerini sağlayarak kendilerine daha çok vakit kalmasını sağlamak. Böylece gönüllü yapılmış gibi görünen bir anlaşma ile zaman ‘’tasarrufu’’ başlamış oluyor. Bu ilk duyulduğunda kulağa hoş geliyor ancak kabul edenlerin artık her şeye koştuğunu, zorunlulukların dışında hiçbir şeye zaman ayırmadan -zorunlulukları dahi en kısıtlı sürede gerçekleştirerek- kendilerine bolca zaman ayırmaya çalışmalarını okuyoruz. Zamanlarını sanki kendilerinden kazanmak için hesap yapıyor gibiler. Bu hesabı ilk karşılaşmada sayısal olarak Duman Adamlar yapıyor. Onların tek görevi istenen miktar kadar zamanı tasarruf etmek tasarruf ile kazanılan bu zamanın ne için, nasıl kullanılacağı ile ilgilenmiyorlar. Hikâyeye göre insanlarla anlaşma yapıyor gibi görünerek gizlice bu zamanı çalıyorlar. Başlangıçta anlaşmayı kabul ederek zaman tasarrufu yapmaya karar veren kişiler zamanlarını nerelerden kısabileceklerini ne kadar zaman kazanabileceklerini hesaplıyorlar ve hemen uygulamaya koyuluyorlar çünkü zaten o vakte kadar yeterince zaman kaybettiler. Bu açığı kapatmak için acele etmeleri gerekiyor. Böylece sonrasını düşünmeden artan vakitle ne yapacaklarını bilemeden işe koyuluyorlar ve aceleci olmak için acele etmeye başlıyorlar. İnsanlar bu aceleciliğe uyum sağlayabilmek için yeni söylemler üretiyorlar:
‘’GELECEK, ZAMAN TASARRUFUNA BAĞLIDIR!’’
‘’YAŞAMINI UZAT- ZAMANDAN TASARRUF ET!’’ (s.80)
Yarının ve bir an sonrasının gelecek olduğunu unutarak, acele ederek geleceği kazanmaya çalışmak bir yaşam felsefesi haline geliyor. Herkesin her zaman koşturması gerekiyor ve hiç kimsenin vakti yok; çocuklarla ilgilenmek için, durup dinlenmek için, işini severek ve özveriyle yapmak için de. Yapmak için yapmak, işi bitirmiş olmak için bitirmek döngüsünün içinde var olmaya başlıyorlar.
Aslında bu hikâyenin sonu çalınan zamanların kurtarılmasıyla mutlu bitiyor oysa yaşadığımız dünyada yetişme telaşesi hala kendini yinelemeye devam ediyor.
‘’DİKKAT ÇOK ÖNEMLİ ZAMANIMIZ NERDE? BU BÜYÜK BİR SIR.’’ (s.123)

Ende, M. (Şubat,2013) Momo. Çev., Leman Çalışkan. Kabalcı Yayıncılık.

Merve Gedikli

Şurada paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir