Rumuz: kafasıkarışık
Öncelikle merhaba, sizden bir ricam var, o da önyargılı olmadan okumanız. Sizlere fikir danışmak istiyorum. Lisansımı Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birisinde okudum. Lisans ortalamam 3.52, yds puanım 95, ALES puanım 92.09. Yüksek lisansımı 3 büyük şehirden bir tanesinde, multidisipliner alanda yaptım ve impact faktörü 1.8 ve 2 olan dergilerde 2 yayınım var. Şuana kadar 11 tane bilim sınavına katıldım. tabii ki kadro madro alamadım. Gelelim torpil meselesine… benim de bir asuman olma şansım var ancak kullanmamak için gerçekten direndim. Ben lisansa başladığımdan beri afedersiniz k*çını yırtan ama hala kadro bekleyen başarılı çok insan tanıdım, onların ve onlar gibilerin hakkını yememek için kullanmadım torpilimi. Torpil de babamdan dayımdan amcamdan değil. benim babam emekli maaşıyla geçinen normal bir insan ancak çok çevresi ve seveni var. şuanda büyük yerlerdeki insanlara zamanında çok yardımı dokunmuş . benim akademisyen olmak istediğimi duyan bir arkadaşı yardım edelim diye teklif ediyor. Ancak dediğim gibi vicdan meselesi, kullanamadım, yapamadım. Şuanda da başka şehirdeyim KYK yurdu çıkmadı, özel yurtlar çok pahalı ben de yurda çıkmak yerine eve çıktım, bir yandan çalışıyorum ancak günümüz pahalılığı yetişemiyorum ve yakında evleneceğim, para yok. Burada herkes benzer, aynı şeylerden mustarip. yakınlarıma da sordum soruyorum ne yapmalıyım diye, tabii ki herkesten aynı cevap -yap tabii ki, sen yapmazsan başkası yapacak-. belki gerçek düşüncelerini yüzüme söyleyemiyorlar , bilemiyorum. Peki siz benim yerimde olsaydınız o torpili kullanır mıydınız? Ben kullansam bana bela okur musunuz? Fikirlerinizi bekliyorum.
Rumuz: Dayısı Bıyıksız
Merhaba.
Benim de anlatacak bir torpil hikayem var. Öncelikle belirtmek isterim ki burada fiziksel özelliklerden bahsettim niyetim kesinlikle kendimi övmek veya söz konusu arkadaşımı küçümsemek değil . Sadece fiziksel özelliklerin belirleyici olduğu ya da önceden öyleydi bir meslek olduğu için yazdım.
(P*) sınavına tam beş kez girdim ancak fiziğim(boyum 175 ve heybetli bir yapım var)sağlık durumum bu iş için oldukça iyi olmasına rağmen dayım olmadığı için tabi ki başarısız oldum. 2021 yılında bu sınava dördüncü kez girişimde arkadaşım Asuman’la(boyu benden kısa ve zayıf) tanıştım o da aynı sınava hazırlanıyordu ve onun ilk girişiydi, kendisini spor mülakatı için gittiğim kursta tanıdım (Asuman’ın babişkosu da bu meslekte) kısa sürede samimi olduk ve bu spor faaliyetleri sürecinde birbirimize destek olduk. Spor sınavını aynı sürede tamamladık aynı puanı aldık ama onun kpss puanı benden biraz yüksekti.(Sınavda spor puanı kpss ve sözlü mülakat puanlarının yüzdesi alınıyor).Bir gün Asuman bana babişkosunun kendisini bir siyasi parti ilçe başkanlığına gönderdiğini anlattı. Babişkosu ilçe başkanına bir konuda yardım etmiş ve kızına da bir paket tatlı alıp başkanla tanışmasını ve sınav için kendisinden yardım istemesini söylemiş. Asuman tabi babasına kızıp öfleyip püflüyodu adam bana ne diye yardım etsin vs. diyordu. Derken Asuman adamın yanına gittiğini anlattı ama yine ümitsizce yardım etmez niye etsin gibi konuşuyordu. Ben de tabi Asuman’a hak veriyordum (malım ya). Mülakat günü geldi tabi komisyon üyeleri babişkosundan ötürü Asuman’ı tanımışlar falan. Neyse efendim sınav sonuçları açıklandı,tabi Asuman kazanmış, ben dördüncü kez avucumu yalamışım. Bir kez daha yıkıldıktan sonra kpss ye çalışıp puanımı yükselttim ve son kez girdim bu sınava. Son çünkü artık yaş sınırına gelmiştim. Kpss puanım yüksekti son seferimdi ve çok kere girenleri son seferde alıyorlar diye duymuştum yani ümitliydim. Lakin yine olmamıştı 5 kez girmiştim ve çektiğim tüm eziyet yanıma kâr kalmıştı çünkü sporcu değildim ve çoğu kez hastanelik olmuş türlü ilaçlar kullanmıştım, bacak ağrımdan yürüyemediğim zamanlar olmuş, dizimde kist dahi oluşmuştu. Velhasılı kelam ilk zamanlar Asuman’ın kpss puanı yeterliydi diye düşünmüştüm sonra babişkosundan ötürü yüksek puan verdiler diye düşündüm. En son bu siyasi partinin alımlarda çok etkili olduğunu öğrenince…. Asuman arkadaşıma ne etkili oldu gerçekten bilmiyorum. Ama oldu, Asuman yaklaşık 8 aydır mesleğini icra ediyor. Ben ise hala yuvarlanıyorum.
Bu torpil hikayelerinin en yakın zamanda bitip liyakatin gelmesi dileğiyle.
Rumuz: AçFilozof
Ben lisans eğitimini iyi bir üniversite’de bitirmiş, şimdi de turkiyenin alanında en iyi üniversitelerinden birinde felsefe alanında yüksek lisans eğitimime devam ediyorum. Bu süreçte, araştırma görevliliği kadrolarına başvuruyorum çünkü felsefe için ayrılan bütçeler Türkiye’de çok komik rakamlar ve geçirmekte zorlanıyorum tüm arkadaşlarım gibi. Geçtiğimiz aylarda Konya’da bir üniversitede siyaset ve değerler felsefesi anabilim dalı için bir araştırma gorevliligi kadrosu açıldı. Belgelerimi yolladım. Ales ve yds puanim 90 uzerinde, ortalamamsa 3.80 üzeri. Ön değerlendirme sonuçlarına gore ikinci siradaydim. Iyi universitelerden basvuran tanidiklarimla ilk bes sirada birbirimizle yaristigimizi saniyorduk. Ta ki alan sinavini gorene kadar. Siyaset ve etik sorulari beklerken yapilan sinavda 5 sorudan 2si ilahiyat sorusuydu… Biz hangimiz kadroyu alacak acaba diye heyecanli bir yaris icindeyken, on degerlendirmeki ilk bes sirada bulunan insanlardan en yuksek notu alan sinavdan 55 alabilmisti. On degerlendirmede 9. Sirada bulunan (degerlendirme puani 80) kisi sinavdan 95 almisti. O gun naifligimizin yuzune siyasal islam gercekligi sert vurmustu. Kendime degil, kendimden cok daha birikimli oldugunu dusundugum, ne zaman anadolu universitelerinde kadro acildsa beraber adeta hücum ettigimizo arkadaslarima üzülüyorum en cok. Cunku ben umidimi artik kaybettim. Hayatimda ilgilendigim alani, felsefeyi, canli tutmanin, keyif aldigim seyi yapmanin en direkt yolu olan akademiden vazgectim artik. Ama onlar hala ümitliler ve planlarini akademi yolunda yapiyorlar. Umuyorum onlarin hak ettikleri yerlerde oldugunu gorur, hakli mucadeleleri icin her zaman destek olabilirim.
Rumuz: savasci_akademisyen
Merhabalar. Su anda yurtdışında bir üniversitede burslu olarak doktora yapmaktayım. Bu bursu kazanana kadar kaç tane araştırma görevlisi ilanına ümitle başvurduğumu hatırlamıyorum bile :(. Benim paylaşmak istediğim hikayem doktora başvuruları ile alakalı. Yüksek lisansımı bitirmeme yakın, ayni üniversitenin ayni bölümünde doktora kadrosu acildi. Ayni üniversitede yüksek lisans yaptığım için, tez savunma tutanağı ile başvurabileceğimi öğrendim. İlk ilanda kadro sayısı 3 idi. Sınav günü geldiğinde bolum başkanının tez danışman öğrencisi ile sınava girdim. İlk evrede yazılı sınav oldu. İkinci aşamada ise gayri resmi olarak, hocalarla sözlü mülakata girdim ve orada kadronun 1 kişi olduğunu öğrendim. İlana tekrar baktığımda, 1 kişilik kadro açılmış ve alınan bolum başkanının öğrencisi.
Bir sonraki donem tekrar başvurdum. Bu sefer 2 kişilik kadro vardı ve 3 aday vardı. Ben, 2 tane fakültenin birinde öğretim görevlisi olarak çalışan 2 arkadaş. Üç tane hocamız değerlendirmede görev alıyor ve bunların 2si bu arkadaşlarla ayni fakültede çalışıyor. Sınav saati sabah olarak ilan edildi. 3 aday o saatte ordaydık. Sadece bolum başkanı geldi, ve “Arkadaşlar değerlendirmede bulunan hocalarımızdan biri gelemedi. Sınavı öğleden sonra yapsak katılabilir misiniz?”. İtiraz yok tabi bizde. Sonra öğleden sonra için bir saat verildi ve ordaydık. Nedense sabah elinde kalemden başka sınava dair bir hazırlığı olmayan arkadaş, öğleden sonra çalışma kâğıtlarıyla geldi. Sonuçlar açıklandı ve tabi ki diğer iki arkadaş alindi. Sınavda bana verilen puan 35, diğer arkadaşa verilen 80lerde notlar. Sınava çalışma kâğıdıyla gelen arkadaş 1., diğeri 2. oldu. Ne tuhaftır ki 2. olan arkadaşla aramızdaki puan farkı 0.5 gibi bir şey belki daha az. Çok değil 36 olsa, 2. olan arkadaşı geçiyorum ve doktora eğitimi almaya hak kazanıyorum. Bolum başkanının açıklaması “kâğıdım kotuymuş”. Yüksek lisansa başlamak için sınava girerken 55 alan biriyken, doktora sınavı için 35 aldım. Buradan sormak istiyorum ” 3.55 ile yüksek lisanstan mezun olurken, yüksek lisans eğitiminiz bana bir şey katmayıp, bende olan bilgiyi de alıp götürdüğünü mu ima ediyorsunuz?” Bir de yurtdışında BURSLU doktora yapacak kadar başarılıyken, bir devlet üniversitesinde doktora yapamayacak kadar basarisiz olduğumu da?
Umarım bir gün bir şeyler değişir.
Rumuz: Dayısı Bıyıksız
Merhaba.
Benim de anlatacak bir torpil hikayem var. Öncelikle belirtmek isterim ki burada fiziksel özelliklerden bahsettim niyetim kesinlikle kendimi övmek veya söz konusu arkadaşımı küçümsemek değil . Sadece fiziksel özelliklerin belirleyici olduğu ya da önceden öyleydi bir meslek olduğu için yazdım.
(P*) sınavına tam beş kez girdim ancak fiziğim(boyum 175 ve heybetli bir yapım var)sağlık durumum bu iş için oldukça iyi olmasına rağmen dayım olmadığı için tabi ki başarısız oldum. 2021 yılında bu sınava dördüncü kez girişimde arkadaşım Asuman’la(boyu benden kısa ve zayıf) tanıştım o da aynı sınava hazırlanıyordu ve onun ilk girişiydi, kendisini spor mülakatı için gittiğim kursta tanıdım (Asuman’ın babişkosu da bu meslekte) kısa sürede samimi olduk ve bu spor faaliyetleri sürecinde birbirimize destek olduk. Spor sınavını aynı sürede tamamladık aynı puanı aldık ama onun kpss puanı benden biraz yüksekti.(Sınavda spor puanı kpss ve sözlü mülakat puanlarının yüzdesi alınıyor).Bir gün Asuman bana babişkosunun kendisini bir siyasi parti ilçe başkanlığına gönderdiğini anlattı. Babişkosu ilçe başkanına bir konuda yardım etmiş ve kızına da bir paket tatlı alıp başkanla tanışmasını ve sınav için kendisinden yardım istemesini söylemiş. Asuman tabi babasına kızıp öfleyip püflüyodu adam bana ne diye yardım etsin vs. diyordu. Derken Asuman adamın yanına gittiğini anlattı ama yine ümitsizce yardım etmez niye etsin gibi konuşuyordu. Ben de tabi Asuman’a hak veriyordum (malım ya). Mülakat günü geldi tabi komisyon üyeleri babişkosundan ötürü Asuman’ı tanımışlar falan. Neyse efendim sınav sonuçları açıklandı,tabi Asuman kazanmış, ben dördüncü kez avucumu yalamışım. Bir kez daha yıkıldıktan sonra kpss ye çalışıp puanımı yükselttim ve son kez girdim bu sınava. Son çünkü artık yaş sınırına gelmiştim. Kpss puanım yüksekti son seferimdi ve çok kere girenleri son seferde alıyorlar diye duymuştum yani ümitliydim. Lakin yine olmamıştı 5 kez girmiştim ve çektiğim tüm eziyet yanıma kâr kalmıştı çünkü sporcu değildim ve çoğu kez hastanelik olmuş türlü ilaçlar kullanmıştım, bacak ağrımdan yürüyemediğim zamanlar olmuş, dizimde kist dahi oluşmuştu. Velhasılı kelam ilk zamanlar Asuman’ın kpss puanı yeterliydi diye düşünmüştüm sonra babişkosundan ötürü yüksek puan verdiler diye düşündüm. En son bu siyasi partinin alımlarda çok etkili olduğunu öğrenince…. Asuman arkadaşıma ne etkili oldu gerçekten bilmiyorum. Ama oldu, Asuman yaklaşık 8 aydır mesleğini icra ediyor. Ben ise hala yuvarlanıyorum.
Bu torpil hikayelerinin en yakın zamanda bitip liyakatin gelmesi dileğiyle.
Rumuz: Amerikan Başkanı Dahil
Fi tarihinde üniversiteden mezun olup hemen ertesi yıl çok siyasi bir Bakanlığın çok siyasi bir ilinde mülakatsız torpilsiz KPSS puanıyla devlet memuru olarak göreve başladım. Okumayı ve araştırmayı çok seviyor akademisyen olmak istiyordum. Fazla uzaklara gitmemek için bulunduğum ilde tam 9 kez yüksek lisans eğitimi için başvuru yaptım. Ales puanım ve akademik ortalamam 90 civarı olmasına rağmen heyecan verici mülakatlarda her seferinde sıralamada ilk yedek olarak kaldım. Ne yapayım benim şansızlığım. Ümidim azmim ve alana olan inancım iyice kırıldı ama pes eder miyim?
Üniversiteden mezun olduktan 7 yıl sonra içimde kalan son kıvılcımlarla son Ales puan geçerliliği ve son yaş şartlarını taşıyarak her bilgiye meraklı olan kimselerde olduğu gibi yurtdışı fırsatı sunan YLSY bursuna başvuru yaptım ve kazandım. Bu burs kapsamında yüksek lisans yapıp zaten çalışıyor olduğum aynı kadroma yeniden atanarak aynı görevi zorunlu hizmet olarak yürütecektim. IELTS falan derken THE sıralamasında yer alan tam 9 Birleşik Krallık Üniversitesinden yüksek lisans kabulü aldım. Uzun uğraşlar sonucu yurtdışı eğitimini tamamlayıp alnı ak başı dik bir şekilde nitelikli insan kaynağının öneminin bilincine sahip kurumların aksine aynı görevimi zorunlu olarak yapmak üzere yuvaya geri döndüm. Alnı ak ve başı dik olmak Amerikan Başkanı hariç herkese ulaşarak Müdür oldum diyen çalıştığım çok siyasi bir taşranın kurum müdürünün hoşuna gitmedi. Alanla ilgili hiç eğitim almamış başka kurumlardan ya da bir gün bile memurluk yapmadan siyasi danışmanlık görevlerinden bir anda şak diye gelmiş ve mevcudiyetini kendisini oraya getiren kimselere borçlu, kurumun il yapılanmasının üst idarecileri de birbirlerini iyi biliyorlardı. İşimi iyi yapıyor ama şova dönük gösterilerden uzak duruyordum. Asla hak etmedikleri koltuklarda oturan bu insanlara varlığımın anlamsız bir rahatsızlık verdiğinin farkındaydım. Bu rahatsızlık bana da sirayet ediyor ama var olmak zorundaydım. Akşama kadar çay sigara içip dedikodu yapıp sonra da ceketimi ilikleyip hınzır bir gülümsemeyle ayağa kalkarak “tamam efendim” sihirli kelimesinin verdiği rahatlığın işe yaradığını bilsem de beceremedim. Hele de arkanın sağlam olduğunu gösteren birkaç telefon ettirmişssen adamsın. Başka da bir beklentisi yok zaten kimsenin. Üniversiteden mezun olalı bayağı oldu. Yoruldum umursamıyorum ve pes ettim artık. Akademik bir heyecanım kalmadığı gibi devlet memuru olmayı geç de olsa öğrendim. Kendimi geliştirmek için çabalamama hiç gerek yok. Düzen kurma, sistem oluşturma, doğru düzgün ve dürüst çalışma kimsenin umurunda bile değil. En azından bir level atlayıp belirli ayrıcalıklara sahip olmak için Müdürlük sınavına girdim ve yazılı sınavı geçtim yakında mülakata gireceğim. Amerikan başkanı dahil herkesi devreye sokmak istiyorum. Siz ne dersiniz?
Rumuz: Bilim Mağduru (AYIN KAZANANI)
Öncelikle 16 farklı araştırma görevlisi sınavına girmiş bir kişi olarak bu anıyı sizlerle paylaşıyorum. Bu sınavların çoğunda ön değerlendirmeye birinci sıradan girdim. Tesadüfe bakın hepsinde bilim sınavında bir şekilde elendim (not ortalamam ve alan bilgim gayet iyidir).
Paylaşacağım bu özel anının ise ufkunuzu genişleteceğine eminim 🙂 Günlerden bir gün resmi gazetede ilanları incelerken vakıf üniversitesi sandığım ancak devlet üniversitesi olduğunu anladığım bir üniversite ilanı gördüm. İlanda istenen yabancı dil puanını o zaman için 80 yapmışlardı ve ilgili alanda yüksek lisans yapıyor olma şartı koymuşlardı. Yabancı dil puanım ve ALES puanım kendi alanım için gayet iyi olduğundan hemen başvuru yaptım. Ön değerlendirme açıklandı. Kadroya 4 kişi başvuru yapmıştı. Başvuru sonrasında adayları incelerken diğer üç adayın lisans mezuniyetlerinin ilana çıkılan bölümle alakası olmadığını gördüm ve rahat bir şekilde sınava gittim. Sınav normalde saat 10:00’da başlayacaktı. Saat 09:30 gibi istenilen yerde iki diğer aday ile birlikte hazır bulunduk. Son sıradaki ALES ve lisans not ortalaması çok düşük olan aday ise henüz gelmemişti. Sonrasında hocalardan bize bir duyuru geldi; “sınav saat 13:00’e alındı arkadaşlar”. Diğer iki aday ile birlikte çay kahve içerken saat 11:30 sıralarında son sıradaki aday birden geldi. Gelir gelmez ilk dediği şey şu oldu: “otobüsle x şehrinden geliyorum, geç kalıyordum, sınavın 13:00’e alınması çok iyi oldu.” Tabi biz o ara diğer adaylarla göz göze geldik ancak son sıradaki adayın bilimle ve bilimsel bilgi birikimle ilgisi o kadar azdı ki dikkate alamadık. Sonrasında ise bu aday “benim bu fakültede yer alan ve x üniversitesinde lisans dönemimde dersime giren bir hocam var ona bir selam vereceğim” dedi ve gitti. Yaklaşık 20 dakika sonra bu aday ve fakültede bahsettiği hoca birlikte geldi. Hocanın dediği şey şu oldu; “Arkadaşlar merhaba, hak eden kazansın ancak benim gönlüm x’den yana”. Ben bunu duyunca açıkçası güldüm. Aklıma sonra olacaklar gelmemişti ne yazık ki.
Sınav başladı, ilgili alandan lisans mezunu olduğum için soruları ortalama bir şekilde cevapladım. Sınavdan çıkışta diğer iki aday bana dönüp “hayırlı olsun tam senin mezuniyet alanından çıkmış sorular, puanların da iyi, kazanman çok normal” dedi.
Son sıradaki aday ise bana dönüp “1. sorudaki x konusunu neydi ya kafadan attım” deyip saçma bir cevap söyledi. Tabi soruyu tamı tamına doğru yaptığım için doğrusunu açıkladım.
Daha sonra bu son sıradaki aday ve benim otobüs saatlerimiz benzerdi. Birlikte oturduk ve saatlerimizin gelmesini beklemeye başladık. Bu adayı annesi ve babası arayıp “hocanla konuştun mu”, “hocan ne dedi” gibi sorular sordu. Benim yanımda rahat şekilde konuşuyordu. Sonrasında muhabbet etmeye başladık. Torpile geldi konu. Herkese dediğim gibi şunu dedim: “Ben hakkım olmayan yere girmem, giremem. Hayatım boyunca birini bir kadro vs. için aramadım, aramam”. Kendisinin bana dediği şey ise şu oldu; “birilerini aramadan olmaz bence”…
Adayın puanları çok düşüktü ve ilgili bölümle alakası o kadar azdı ki olma ihtimali en son adaydı. Bu nedenle kafam rahat şekilde memleketime gittim ve sonucun açıklanmasını bekledim.
Sonuç açıklanma günü geldi. Sınav sonucu açıklandı. Bu aday 70 civarı bir not almıştı. Ben ise 35 civarı bir not almıştım. Buna rağmen aramızda yalnızca genel toplamda 1-2 puanlık oynama oluyordu. Öyle güzel bir ayarlama yapmışlardı ki kadroyu bu arkadaşa hediye etmişlerdi.
Liyakatın tam anlamıyla bittiği gündü benim için. Cimer’e konuyu yazdım. Cimer iletiyi üniversiteye göndermiş. Üniversite bana karşılığında şöyle yazmış: “Böyle bir durum söz konusu olamaz. Bu aday bizim üniversitemizi kötülemek vs. amacıyla böyle bir başvuruda bulunuyor bla bla.. Üniversiteleri üniversite olsa içim yanmayacak ama sizin üniversitenizi kim ciddiye alır ve kötülemek ister demek istedim açıkçası… İsmini versem kahkaha atarsınız muhtemelen :))
İşin özü de şu oldu. Çok fena psikolojik olarak yıprandım bu sınavlarda. Araya hiç ama hiç birini sokmadım veya niyet etmedim.
Umarım açıkça ve gönül rahatlığı ile yaşadıklarımı anlatacak kadar kendi alanımda yetkin olabilirim ve paylaşırım.
Tüm mağdur arkadaşlara selamlar 🙂
Rumuz: Akademik Çile
2022 yılının Ocak ayında yüksek lisans öğrenimimi tamamlamıştım. Çeşitli bildiri çalışmalarım ve projelerde aktif görevlerim olmuştu. Ara dönemden yaz dönemine kadar da *** mezunu olduğum için KPSS’ye hazırlanma hedefi koymuştum. Bu esnada öğretim elemanı ilanlarını da takip ediyordum. Yaşadığım şehrin üniversitesinde *** bölümünde öğretim görevlisi ilanı açıldığını gördüm. İlanda belgelerin elden teslim edilmesi gerektiği belirtilmişti. Bu şart kuşkulanmama sebep olsa da çok sorgulamadım; belgeleri hazırlayıp götürdüm. Öncesinde yeniden fotoğraf çekindim, tıraş oldum. Hazırlanıp gittim. İlanda aynı bölüm için 2 öğretim görevlisi kadrosu görünüyordu. Benim mezun olduğum *** bölümü için spesifik bir şart yoktu; yalnızca *** alanında yüksek lisans yapmış olma şartı vardı. Diğer ilanda da şart özelleştirilmişti. Buna da takılmadım çünkü kendi bölümüm beni ilgilendiriyordu. Belgeleri dekanlığa teslim ettim, tüm belgelerim teker teker incelendi. Kimliğim dahi kontrol edildi ve siteden duyuruları takip etmem söylendi. Büyük bir mutlulukla başıma geleceklerden habersiz şekilde fakülteden ayrıldım. Ben belgeleri teslim ettikten 2 gün sonra Resmî Gazete’de spesifik şartlı olan ilanın durduğu; benim başvurduğum ilanın ise iptal edildiğini gördüm. Benim için büyük bir şok oldu. İptalin nedenini araştırdığımda yanlışlıkla 1 yerine 2 öğretim görevlisi ilanına çıktıkları; o sebeple iptal ettikleri açıklaması tarafıma yapıldı. Pek tatmin edici bir açıklama değildi ama KPSS’ye de az zaman vardı, pek üzerinde durmadım. İlerleyen zamanda ön değerlendirme sonuçlarına baktığımda 70 ALES puanına sahip (benimki 86) adayın mülakata davet edildiğini ve sonrasında seçildiğini gördüm. Şimdilerde üniversitenin sitesinde bu kişinin akademik profili oluşturulmuş. İlanda spesifik şart var demiştim. YÖKTEZ’den baktığımda şartın tez konusuyla örtüştüğünü; ilgili kişinin tezden başka akademik çalışmasının olmadığını da gördüm. Kağıt üzerinde bir usulsüzlük yok belki ama ben belgeleri son gün götürsem ne olacaktı? Benim başvurduğum kadroda spesifik şart yoktu; bir yanlışlık varsa neden benim başvurduğum kadro iptal edildi? Şu an bölüme giren kişinin tek başına mülakata girmesi şaibe içermiyor mu? Elektronik sistemler bu kadar yaygınken elden ve kimlik ibrazı ile belge teslim etmek ne kadar akılcı? Şu an kadroyu alan kişi de ben de *** mezunu değiliz. Onun alanının tercih edilip benim alanıma ait kadronun iptal edilme sebebi nedir? Bu ve benzeri sorularım yanıtsız kaldı ve asla cevaplanmayacak. Yayında ve yapımda emeği geçenlere teşekkür ederim 🙂 Kendimizi ifade etmemize imkan sunduğunuz için de tüm Akademik Link ailesine minnettarım.
Rumuz: Drivevesm
Aslında tam bir torpil hikayesi olmasa ilerlemesine şahit olduğum bir tufeyliden (başkalarının sırtından geçinen asalak) bahsetmek istiyorum. Bu arkadaşın babası bir devlet üniversitesinde doçent ki babişkoda başkalarının sırtından geçinen öğrencilerinin çalışmalarına tek kelime katkı sağlamadan adını yazdıran biri. Sorsan onlarca makale yazmış onlarca tez yönetmiş, okumadan eş dost yoluyla geçiriyor. Neyse bu babişkonun oğlu felsefe lisans mezunu bir şekilde yl yurt dışında yapıyor. Güneydoğu Anadolu’dan bir üniversite mantık alanında lisansüstü yap diye gönderiyor. Bu felsefe alanında yapıyor. Doktorayı da Ankara’da bir üniversitede yapıyor. TİK’e girmeden girmiş gibi gösteriliyor filan doktora sürecindeki usulsüzlükleri anlatmaya gerek yok. Yıllar geçiyor tez yazma dönemi geliyor. Babişko asuman baba ben nitel yapayım hem gezerim hem de araştırma görevlisi olduğum okula uğramam diyor. Zaten doğuda ne işi var babişko demek gezmek demek. Ortamlarda akademisyenim diye şekil yapmak. Bu babişko asumancığımız görüşmeleri yaptı ama seslerin yazıya dökülmesi var, analizi var, raporlaması var. Bunları kim yapacak? Doğru tahmin babişko bir yolunu bulacak. Bir devlet üniversitesinde araştırma görevlisi olan oğlunun verilerinin yazıya döküm işini bir devlet üniversitesinde doçent olan babişko çözüyor. Nasıl mı ? Önce yüksek lisans dersi olarak nitel araştırma dersi açıyor. Dersi alanlara görüşmeleri dağıtıyor. Yazıya dökümü bu şekilde yapıldı. Şimdi analizde sıra. Onu da öğrencilerinden birine yaptırıyor. Öğrencisini alıp bir misafirhaneye oğluşu ile koyuyor. Siz burada bu analizleri yapın diyor. Bulgular bitti. Yöntemi de bir tezden uyarlayan babişko tezin kaynakçasını bir başka öğrencine yaptırıyor. Neyse uzun lafın kısası bizim babişko asuman eş dost öğrenci babişko yardımıyla doktor unvanını alıyor. Sonraki hedefi ne babişkonun oğluşunu batıya getirmek bunun için mücadelelerin sürdüğünü biliyoruz. İki buçuk yıl oldu doktora biteli hala batıda bir dr. öğr. üyesi kadrosu bulamadılar. Bu arada şimdi baktım bizim oğluşumuz bir makale yapmış prodetory bir dergide. Makalenin verilerinin toplandığı bölüm babişkonun doçent olduğu bölüm 🙂 işin komik tarafı makalenin gönderim tarihi şubat, düzeltme tarihi mart kabul nisan. Makalenin içine girip bakınca verileri mart ayı boyunca toplamışlar. Babişkolukta yeni dönem veriler toplanmadan hazır makale devri 🙂 Bakmışken diğer makalelere de bakayım dedim babişkonun doçent olduğu bölümde çalışan iki araştırma görevlisiyle de makalesi varmış bizim babişko asumanın. Hatta atıf bile almış. Doğru tahmin atıfı babişko yapmış. İlerde çok iyi yerlere gelecektir bizim babişko asuman da. İşte böyle fakirliğine bakmadan, bilim peşinde koşarak akademisyen olmanın hayalini kuran gençler. Babişkonuz doçentse ayağınıza güller değiyor. Babanız doçent değilse babişkosu doçent olanın ayağına değen güllerin dikeni size batıyor. Akademide devam etmeme kararımın ne kadar doğru bir karar olduğunu bir kez daha anlıyorum. Buradaki torpil hikayeleri akademinin gerçekten de bana göre olmadığının en büyük kanıtlarından. Ben bıraktım, size bu berbat yolda başarılar. Umarım bu düzen değişir ve liyakatın esas alındığı bir sistem inşaa edilir.
Geçen aylara ait torpil hikâyelerine ulaşmak için tıklayın.
Bir yanıt yazın