Rumuz: Radyocu
Tüm Babişko Asumanlara sevgi ve selamlarımı ileterek başlıyorum;
Aslında bu doğrudan bir torpil hikayesi değil. Ancak kendimi bazen bir Babişko Asuman gibi hissediyorum. 2013 yılında lisansı bitirdim, akademiden çok uygulamada kendimi daha başarılı bulmama rağmen (ki gerçekten uygulamada yetkin olduğumu düşünüyorum) yüksek lisansa başladım. Daha sonra saçma sapan bir düşünce yapısıyla artık aileme yük olmamalıyım (halbuki tek çocuğum, ailemin durumu da kötü değil) diyerek başladığım yüksek lisans eğitimimi çalışma hayatıyla pekiştirdim. Bir süre üniversitemin radyosunda çalıştım ve 2015’te Büyükşehir Belediyesinde yarı zamanlı işe girdim. Hiçbir siyasi parti bağlantım, kişisel ilişkilerim olmamasına rağmen kısa sürede Belediye Başkanına çok yakın bir pozisyonda tam zamanlı çalışmaya başladım (memur değil taşeron işçi olarak tabi). 2018 yılında yüksek lisans eğitimimi (çıkan aftan da yararlanarak) nihayet tamamladım. Belediyede son sürat çalışmaya devam ediyordum. Ales’ten güzel bir puan, Yökdil’den iyi bir puan derken yerel seçimler yaklaşıyordu. Ben de artık puanlarımı aldım, kadro ilanı kovalıyordum. Sonra yaşadığım şehre yaklaşık 2 saat uzaklıktaki bir üniversitenin Radyo TV Merkezi’nde Öğretim Görevlisi (eski adıyla Uzman) kadrosu açılmıştı. İlgili bölüm mezuniyetleri ve Radyo tecrübesi istiyordu sadece. Bana çok uygundu ve hemen başvurdum. Başvuru sonuçları açıklandı. Sadece 3 kişi başvurmuştu. 3 kişi!!! Eğer bir Babişko Asuman yoksa kadro benim olabilirdi. Bir süre sonra sınava gireceklerin listesi açıklandı, Allah’ım rüya mıydı? Bu olabilir miydi? 1 kişi radyo tecrübesini sağlayamadığı için, diğeri de eksik evrak sebebiyle elenmişti ve ben tek aday kalmıştım. Tek aday sınava girecektim. Hayatımdaki bütün şansı tek bir yerde kullanmış olabilirim. Şimdi buraya kadar okuyunca “yok artık lan MAL MISIN olur mu öyle şey” gibi şeyler söyleyebilirsiniz. Hatta bu hikayenin Babişko Asuman’ı sensin de diyebilirsiniz. Bütün çevrem de sizin gibi düşündü. Eşim, dostum, akrabalarım, lisans hocalarım… Neyse 2019 Nisan ayında üniversiteye atamam yapıldı. Yani yerel seçimlerden hemen sonra… Belediye el değiştirmişti. Giderayak Belediye Başkanı bana torpil ayarladı diye düşündü herkes. Çok utandım, insanlar böyle düşünmesin diye çok mücadele ettim ama maalesef bu algıyı kıramadım. Ha hocam bir de şöyle bir şey var, benim dışında kimsenin de bu torpil şüphesi umurunda değildi. Bir siyasetçiye yakın çalıştım ve haliyle bu torpili hak etmiştim herkesin gözünde. Ama ben gizli gizli gitmiştim sınava. Sonuç olarak tek aday girdiğim sınavı kazandım. Hala görevime devam ediyorum. Mutluyum, gururluyum. Yazının başında da ifade ettiğim gibi akademik bir kariyerden çok uygulama kısmında olmayı daha çok seviyordum zaten. Allah da gönlüme göre verdi. Ben pek çok kişi için bir Babişko Asuman’ım, ama aslında biraz da şansın yardımıyla, çalıştım kazandım. Buradan size sesleniyorum EYYY Akademiklink! Babişko Asuman’lar halinden memnun. Benim gibi Babişko Asuman zannedilenler eziliyor!
Rumuz: scarface
Merhabalar bir kamu kuruluşunda memur olarak çalışıyorum bu ve benzeri kanallar vasıtası ile olabildiğince gördüklerimi aktarma çabası içerisindeyim. Hikayeme etkileyici bir giriş yapmak için pek çok giriş cümlesi denedim ve sonunda bu kadar kötü bir hikaye için etkileyici bir giriş cümlesini olmayacağını anladım, zira zihninizde olumsuz, kötü veya kara bir olay olarak kodladığınız anılar için yaratıcılığınızı kullanmanız pek mümkün olmuyor. Yanlış hatırlamıyorsam 2012 yılında Afyonkarahisar adliyesi adli katip, mübaşir vb. kadrolar için personel alım ilanı yayınladı. Pek çokları için çok parlak görünmeyen bu kadrolar benim için büyük bir anlam taşıyordu çünkü başarı herkes için aynı şey değildi. Daha öncesinde çiftçilik, tarım, esnaflık, kalorifer ustalığı ve hatta çağrı merkezinde müşteri temsilciliği gibi işlerde çalışmıştım, yanı sıra babadan fakir bir kişiyim. Torpilin bir yapısı var özellikle adliyeler ve buna benzer yapılar içerisinde şöyle ki; bu yapılarda farklı kadrolar bulunmakta yani mahkeme salonlarında avazı çıktığı kadar bağırmaktan başka bir vasfı olmayan mübaşir ile insanların hayatlarına büyük etkileri olacak kararları veren Cumhuriyet Savcıları yada Ağır Ceza Hakimleri aynı yapının içinde bulunuyorlar ancak kimin kim için devreye girip ne yapacağı çok karışık bir ilişkiler ağı ile belirleniyor. Her neyse ülkenin ve adliyelerin üniter yapısından daha çok bahis etmeyeceğim ben kendi hikayem ile ilgili şeyler yazayım, adliyenin alımından önce bir çalışan ile görüşüp bilgi almak istedim sağa sola sordum bir tanıdık bulduk ancak torpil maksatlı bir girişim değildi yanlış anlaşılmasın bu benim ilk mülakatım olacağı için sistemin çalışma prensibini anlamak istedim seksenlerde doğmuş birisi için oraya gidip kendini rezil etmemek mühimdi çünkü. Sağ olsun adliyede çalışan Zeliha ablam bana tarihleri bildirdi listelerin nereye asılacağını puan sıralamasına girenlerin ne zaman açıklanacağı mülakatın nerede olacağı ve mülakata takım elbise ile gelmemin faydalı olacağı gibi ufak tefek tüyolar ile bana yardımcı oldu. Tüm bunlar yaşanırken kendisinden herhangi yardım talebim olmadı zira böyle bir şeyin mümkün olduğunu yada işlerin böyle yürüdüğünü de bilmiyordum yazdığım gibi bu benim ilk mülakatımdı. Her neyse mülakat günü yaklaşırken bir arkadaşımdan takım elbise istedim onunda yoktu babasının bir takım elbisesinin ayarladı benim için, iğrenç bir kahverengi tonunda dünya üzerinde ki herkesin üzerinde emanet alınmış olacağı belli olan bir takım elbise ile olay yerine intikal ettim ve sıramın gelmesini adımın okunmasını beklemeye başladım. En sonunda benimde ismim okundu ve hayatımda ilk kez bir duruma salonuna girdim. karşımda Adli Yargı Adalet Komisyonu duruyordu böyle söyleyince inanılmaz havalı geliyor insana, kekelememek ellerim ve parmaklarımla oynamamak vardı aklımda stresli gözükmek istemiyordum. Bilmeyenler için ki o gün bende bilmiyordum bu komisyon üç kişiden oluşuyor ortada ki şahıs Ağır Ceza Hakimi yada Ağır Ceza Reisi olarak adlandırılmış kişi oluyor bu arkadaşlar adliyelerde en billur sahibi kimseler oluyorlar. Kendini tanıt diyerek söze girdi zat-ı muhterem, ne hoş geldin, ne nasılsın, veya karşısında ilk kez hakim görmüş, geçimini sağlamak için bu döngünün içine girmiş insanları rahatlatacak bir söz olmadan seksen darbesinin generallerini yargılar gibi veya insanda gasp darp adam kaçırma üçlemesinden birini işlemiş hissi uyandıran KENDİNİ TANIT şeklinde cümleye girmesi ile birlikte artık durdurulması mümkün olmayan bir şekilde yarım saattir kapıda aklımda toparladığım cümleleri eksiği yok fazlası var şekilde doğumumdan bugüne değin yaptığım işleri iflaslarımı deneyimlerimi becerilerimi rahatlıkla mübaşir veya adli katip olabileceğimi hissettirir şekilde anlattım ve en sonunda muhtıra veya seksen darbesi ile alakam olmadığını anlayıp takipsizlik verdiler, şaka bir kenara akıcı olmak konusunda kendimi şartlamış olmamdan dolayı epey bir süre kendimden bahis ettim 1986 doğumlu olduğumdan topa girip babamın astsubay olmasından dolayı Kırklareli’nde dünyaya gelmemden 2001 devalüasyonunda Köy-Tür ile tavuk çiftçiliği yaparken vakıf temelli bu kuruluşun bizi nasıl batırdığından sonrasında çiftlikte seracılık denememizden buda olmayınca kalorifer ısıtma ve sıhhi tesisat işlerine girişime oradan ekonomik şartların iyi olmaması sebebi ile maaşlı bir iş olarak Tempo Çağrı Merkezinde işe başlamama ancak vaat edilen terfi verilmeyince oradan ayrılışıma kadar her şeyi anlattım onlarda donuk bir ifade ile beni izlediler dinlediler sağ olsunlar ilgilendi adamlar yaklaşık dört dakika mülakat kolay değil tabi hakkını vermeden geçemem bu insanların. Sözlerimi tamamladıktan sonra bir takım sorular soracaklarını ve benimde dilim döndüğünce cevaplar vereceğimi düşünerek sustum ve beklemeye başladım. Sonrasında salonda hayatımın sonuna kadar unutamayacağım şu sözler yankılandı; İYİ SENİN ZATEN İHTİYACIN YOK!!! (sessizlik yanında donakalma) ÇIKABİLİRSİN. Nedenini veya sebeplerini yıllar sonra anlayabildiğim bir kabullenme ve itaatkarlık ile salonu terk ettim ve adliyenin birinci katına inene kadar olanları anlamaya çalıştım ağzımdan tek cümle bile çıkmadı devamlı olarak kendimde bir hata arıyor bir şeyleri yanlış yaptığımı düşünüyordum, haksız olmadığımı birinci katta Zeliha abla ile karşılaşınca anladım. Zeliha abla yanıma gelip ne yaptın nasıl geçti diye sordu, bende olanları anlattım sözlerimi bitirdiğimde yüzünde ya sen ne yaptın? ifadesi vardı. Anlam veremedim tabi ne yapmışım ki abla iş hayatımı deneyimlerimi anlattım yeterli birisi olduğumu anlatmaya çalıştım dedim, biraz üst bir perdeden Hayır! dedi Zeliha abla öyle yapmayacaktın işte ben aptalım ben malım benim elimden bir iş gelmez deyip öyle duracaktın dedi. Anlamamakta ısrar ediyordum günlerdir hazırlandığım stabil gelir düzeyine ulaşarak hayatımı şekillendirmeme yardımcı olacak iş fırsatını kaçırmamak için kendimi kastığım tüm fikirler hazırlıklar mental yapılanmalar buna karşı çıkıyordu nasıl olabilirdi ki böyle bir anlayış mantığı bir türlü kuramamıştım, Zeliha abla ben anlamıyorum siz devlet dairesine personel diye aptal mı arıyorsunuz dedim, aynen öyle dedi ben safım diyen kendini acındıran bu işe girer dedi… Beynimde flaşlar patladı ardı ardına aman tanrımdı olamazdı olmamalıydı olabilememeliydi saçmaydı kaçmıştı gitmişti az evveldi düzenli gelir imkanımdı ellerimin arasından kaçıp gitmişti ilk mülakatım olması sebebiyle yıkım büyüktü ileride pek çok mülakata girecek olmamdan dolayı bir umursamazlık bir duyarsızlık kabullenmişlik hissi olacaktı ama o an orada kendimi büyük bir aptal gibi hissetmeme sebep olmuştu aptal rolü yapamamam ve bu rolü daha iyi oynayacak kimseler olması. Yıllarca kafamda kurduğum devlet ekolü bir anda yerle bir olmuştu devlet çoğunluğunu
aptalların oluşturduğu bir yapıydı ve devlette görev alabilmek için ya yeterince aptal olmalıydınız yada sizin aptal olduğunuzu tescil edecek bir tanıdığınız TORPİLİNİZ olmalıydı. Yıllar içerisinde yaşadığım deneyimler farklı çağrışımlar yapmaya başladı bende özellikle adliye yapısı içinde yer alan karar vericilerin vasıfsız liyakatsiz kimseleri işe alma sebebine dair şöyle ki; yaptıkları daha büyük ve kirli işler sebebiyle kirlenen vicdanlarını rahatlatmak olduğunu fark ettim. Aslına bakarsanız daha sonrasında pek çok mülakata katıldım ve benim torpil hikayelerim genelde yemin edebilirim ama kanıtlayamam minvalinde vuku buldu. Yazının başında belirttiğim gibi bir kamu kurumunda çalışıyorum ve buraya girerken torpil sistemini çalışmadığına beni kimse inandırmaz her ne kadar ben puan sıralamasında liste başı olsam bile bu sistemin beni nasıl aldığını hala anlamış değilim. Şahsi kanaatim mülakat denen aldatmacanın devletin kendisine hakareti olduğudur, nasıl diye soracak olursanız devletin tanıdığı, bütçe ayırdığı okullarından pek çok maddi külfete katlanarak yıllarca okuyup diplomanızı alıyorsunuz ve yine devletin tanıdığı, karşılığında sizin de üzerine para vererek, kurslara giderek hazırlandığınız sonrasında soruların sızdırıldığı ve hatta verilmiş sorularla sınava girip hepsini doğru yapacak kadar salak bir kitlenin de sizinle beraber girdiği KEYPİESES sınavına giriyorsunuz ve muhtemelen güzel puanlar alıyorsunuz ancak; devletiniz kendi okulunu ve kendi sınavını tanımıyor birde sizi mülakata alacağını beyan ediyor yani malumun ilanı…Acılar ile dolu hikayem aslında burada son bulmuyor ancak hikayenin okunabilirliği açısından buralarda bitirmek bence uygun yoksa anlatılacak ne hikayeler ne rezillikler var saygılar ve sevgiler.
Rumuz: SSN
Ben 2022 senesinde mezun olmuş bir iç mimarım. Ulusal uluslarası tasarım yarışmalarına girip ödüller almış birçok sertifikası olan, yenilikci fikirler projeler üreten, kendimi bildim bileli sanatın içinde olan ve uğraşan bir sanatcıyıım. Mezun olunca tabikide iyi yerlerde çaloşmak benim hakkım dedim ve iş başvuruları yapmaya başladım. İyi yerlere başvuru yaparken o kadar özeniyorum o kadar güzel portfolyolar hazırlıyorum ki görseniz şaşırırsınız. E Cv i desen zaten okurken kabarık doluydu. Yani kendini gelişime adamış bir insan olarak dedim ki kesin işe hemen alınacağım. Bir tane açık pozisyon vardı ve başvurumu dolu dolu yaptım. Yaşadığım il **** olunca çok fazla başvurular yapılmıyor şirketlere. Ve bana bu şirkette çalışan bir tanıdğımız dediki senin portfolyonu çok beğendiler beklmede kal seni arayıp görüşmeye çağıracaklar dedi. Bende gece gündüz heyecanla bekliyorum elimde telefon çok büyük bir heyecan var içimde. Sonra o açık iş pozisyonuna bir başkasının alındığını öğrendim. Ve çok üzüldüm. Tesadüf olarak instagrama bir baktım benimle aynı dönemde mezun olmuş sınıf arkadaşım alınmış pozisyona .( Kızın ismine Zeynep diyorum şuan sallamasyon) Zeynep oysa aylardır tatilde okul bittiğinden beri. Sordum Zeynep’e portfolyonu gösterir misin neyini çok beğendiler dedim gülerek benim potfolyom yok dedi (tasarım bölümü mezunları bilir bizde işe mutlaka portfolyo ile alınır yaptığımız işleri görsellerle gösteririz.) Sonra dedim ki o zaman Cv ini çok beğendiler dedim ne Cv si dedi. Cv yok portfolyo yok zaten kız 4 sene boyunca aşırı yeteneksiz ve performans başarısı düşüktü. Kız birde iş görüşmesine bile gitmeden başka bir ilde tatildeyken yüzünü bile görmeden işe alındı. Sonra baktım ki kızın annesi *** kadın kolları il başkanı…
Rumuz: babası akademisyen olmayan gariban biri
Merhaba, “Turkiye’nin en iyi universitelerinden biri” olarak gorulen ve ogretim gorevlilerinin cok buyuk bir cogunlugunun hukumeti desteklemedigi ve benim de sonradan biraktigim universitemde sahit oldugum torpil olayini anlatayim sizlere. Ki torpil belasinin ulkenin her yerine ve en iyi kurumlarina dahi nasil sezdiğini hatta bu en iyi kurumlarda çalışan ve kendilerini solcu, adil, eleştirel düşünceli, is ahlakına sahip profesyoneller olarak goren bazi kisiler tarafindan nasil gizli kapakli uygulandigini bir kez daha gorelim.
Bizim bolumde babasi okuldaki baska bir bolumde hoca olan (ama yine de sosyal bilimler alaninda) bir cocuk vardi. bu cocuk liseyi girilmesi bizim gibi Anadolu lisesinden gelen paryalar için (zira başarıdan ziyade network ve ailenizin kültürel sermayesi ile alakal örneğin akademisyen, yazar, bürokrat vs iseler, ki bu okula girmek icin -ayni zamanda ozel bir okul- zengin olmak bile yetmiyor) imkânsız olan elit bir okulda okumuş, okulun eğitim dilini bu sayede süper bir şekilde biliyor, annesi de yabanci uyruklu (“birinci sinif bir ülke” diyebileceğimiz bir yerden ve cocugun oradan da vatandasligi vardi, yani dogum piyangosu hem babadan hem anneden çıkmış) bir cocuk vardi. neyse bu arkadaşın dersleri bizden daha iyi değildi. Sınavlarda falan bizden daha iyi performans gostermiyordu, ortak eğitim dilimizi muhtemelen anaokulundan beri konusuyor olmasina ragmen. her neyse, bizim okulun bursu vardi ve tabii ki ekonomik durum, akademik sartlar vs bakilarak verilen bir burs. bu bursa ben de, siniftaki baska bir arkadasimla basvurmustum. okulda basarili olmama ragmen bana cikmayacagini dusunuyordum, zira annem ve babam hayatta ve emekliler ve evleri ve arabalari var. biz de tabii ki yuksek gelirli degiliz, o donem de maddi olarak sikintidaydik, hatta kardesim de hala okuyordu. ama bursun arkadasima cikabilecegini dusunuyordum, o da cok basariliydi, ailesinde universiteye giden ilk kisiydi, annesi ve babasi dusuk gelirli islerde calisiyorlardi, evleri de yoktu.
biz aylarca bekledik, arkadaşımla da aramızda konuşuyorduk, burs kime çıkacak diye, ben sürekli ona çıkabileceğini soyluyordum, inşallah, umarım falan diye konuşurken, bir gördük burs ne bana ne de arkadaşıma çıkmış. Babası okulda hoca olan, notlari bizden daha dusuk, liseyi pahali bir ozel okulda okumus kisiye cikmis. haksizligin daniskasi. ayni kisi daha sonra cok gizemli kosullarda okulda bolum de degistirdi, demek ki babasi akademisyen olana her kapi acik arkadaslar. bizim beceriksizligimiz de babamizin akademisyen olmamasi sanirim. ayni okulda cok problematik baska torpil olaylari ve bu cok duyarli, hakkaniyetli vs. imaji cizmeye calisan hocalarin yaptigi ne adam kayirmalar vardi ama biraz daha yazarsam iyice depresyona girecegim.
Rumuz: ADI ASUMAN DEĞİL
2019 aralık ilanı . ilk kadro ilanım yüksek lisansım yeni bitmiş. İlan güzide üniversitelerimizin birinin MYO ilanı idi. Listeye 2. sıradan yerleşmiştim. akademideki babişko asumanlarla henüz tanışmadığım için 2. sıra umut vaat ediyordu. bir hocam git ama fazla umutlanma demişti (tabiki dinlemedim çünkü 2. sıradayım). ama yinede torpil varsa gitmeyeyim diye bir başka hocama sordum. bana kurduğu cümle “SENİ ORAYA ALMAZLAR SENİN ADIN ASUMAN DEĞİL ORASI ASUMANLARIN MEMLEKETİ “demişti gülerek. Sınava gittim 1. aday hariç herkes gelmiş. birinci aday olmadığı için ben otomatikmen ilk sıradayım. içeriye 1.70 boylarında sabahın 9’unda şubatın soğuğunda düğüne gider gibi hazırlanmış bir kadın girdi. düğüne gider gibi diyorum zira eğitim hayatımın hiçbir döneminde herhangi bir sınava bu kadar süslenerek gelen bir kadın daha görmedim. doğru bildiniz adı ASUMAN. yine yanılmadınız ASUMAN ORALI ve orada doktora yapıyordu. Sınavın olacağı oda buzz gibi tabir yerinde ise tam bir zindan. herhangi bir ısıtıcı çalışmıyor var ama çalışmıyor açılmamış. ben dahil hiçbir adayda üşüyoruz klima açar mısınız diyecek kadar rahat değil soğuktan mı stresten mi titriyordum yada titiriyorduk bilemiyorum. derken ASUMAN’cım sağolsun BURASI ÇOK SOĞUK klima açar mısınız dedi ve klima açıldı. ASUMAN muhtemelen kendisine öncesinde verilen soruları cevapladığı çalışma kağıtlarını masaya koydu . çantasından çıkardığı el kremi ile ellerini kremledi. (burası mühim bir nokta LÜTFEN DİKKAT !!! babişko asuman sınava çok bakımsız gelmişti benim asuman’ım aksine çok bakımlı idi.) MYO müdürü hoca hazırsanız başlayalım dedi kağıtlar dağıtıldı. ben daha ismimi yazarken biri ikinci kağıdı istedi , derken üçüncüyü istedi. Sınav bitti biz MYO bahçesinden çıkarken MYO müdürü hoca ve ASUMAN merdivenlerden bize bakıyorlardı. (asuman ile soyadları farklı üşenmedim sizler için araştırdım asuman evli ama ne eşinin nede babasının soyadı ile aynı değildi hocanın soyadı. NECİŞKOSU Olduğunu bilmiyoruz malesef. bu ARADA HOCA diye hitap ettiğime bakmayın mecburi bir hitap… )
ASUMAN’ ın listede 9. sırada olduğunu söylemişmiydim. Gerçi ne önemi var ki ASUMAN yazılı sınavdan 95 aldı. insanların 9’uncu 10’uncu sıralardan kadro alması mümkün. ALDIDA ZATEN …
sınavdan sonra memleketime dönüp seni almazlar ASUMAN’ ı alırlar diyen hocama ASUMAN’ı aldılar dedim. şaka yapıyorum sandı. AMA SIFIR ŞAKA gerçekten sınava gitmeden önce hocamın telaffuz ettiği isimdeki kadını aldılar. Hala bir kadrom yok doktoraya devam ediyorum. bu kadrodan sonrada birçok özel ilana denk geldim ama bunun kadar trajikomik olanı henüz yok. ADINI ASUMAN MI YAPSAK DİYE TAKLIYOR ARADA HOCAM.
Rumuz: Gökhan
Özel sektörden 2 hikaye, 2si de Havacılık sektöründen…
Uçanı kaçanı şirketinin kabin memuru ilanına başvurmuştum. Dil bilgime güveniyordum, zira IELTS puanım 7,5/9 ve Yanında biraz da Fransızcam var.
Her şey iyi güzel gidiyor. Her mülakatta dil bilgim ve babadan gelen Havacılık bilgim takdir gördü ama son kurul mülakatında elendim.
Tesadüf bu ya… Üniversiteden arkadaşım da vardı. İngilizceden geçmek için benden kopya çeken bir kız… Nasıl olduysa o alınmıştı.
Sonradan sosyal medyadan gördüm ki “takıldığı” birkaç pilot varmış.
Bu sefer hedefi yükselttim. *** şirketinin kokpit için yetiştirilmek üzere pilot alımına başvurdum. Orada da torpil olmaz herhalde, sonuçta uçak vereceksin bu insana diye düşündüm. Oluyormuş. 6 ay gece gündüz sınavlarına çalıştım. Yüzlerce saat yetenek sınavını simüle eden programlarla kendimi geliştirdim. Yetmedi gittim Bursa’da öğretmen pilotlardan eğitim aldım. Hocalarla beraber uçuş yaptık. 4000 saat civarı online uçuş ortamlarında uçuş yaptım ki bunlarda bütün kurallara gerçek bir uçuşta olduğu gibi uymanız gerekiyor. Öyle bir noktaya geldim ki tayyareyi verseler basıp gidicem.
Neyse, dil sınavı geldi, geçtim.
Psikolojik değerlendirme geldi, her nasılsa geçtim.
Yetenek sınavı geldi, başarıyla geçtim ki fiilen görevde olan pilotlar alıyormuş.
Son mülakata geldim, kaldım.
Nedenini hiç öğrenemedim ama başarılı olan bir kadın şu an uçuş okulunda…
Rumuz: Kimyası Bozuk Mühendis
Kimya mühendisi olarak 2016 yılında mezun oldum. Mesleğimle alakalı bir iş bulamadığım ve babişko asuman da olamadığım:) için mesleğimle alakalı olmayan bir sektörde depo sorumlusu olarak işe başladım. Çalıştığım süre zarfında bir gözüm hep kimya firmalarının üretim departmanlarındaki iş ilanlarındaydı. Yüzden fazla görüşme yaptım ya ingilicem yetersiz görüldü ya da tecrübem.. Sektörde orta düzey firmalardan birinin açtığı ‘Tecrübesiz’ Üretim Mühendisi iş ilanına başvurdum ve iş görüşmesi için fabrikaya davet edildim. İnsan kaynakları uzmanı ile şirket hakkında kısa bir süre konuştuk daha sonra üretim müdürü hanımefendi ile görüşmek için kendisinin toplantı odasına yönlendirildim. yaklaşık 2,5 saat süren görüşme sırasında iki taraf açısından da her şey olumluydu tek problem ikamet ettiğim yere şirketin servisinin olmadığıydı. Kendi aracım ile gelebileceğimi belirttim ve bu sorunu ortadan kaldırdım. 2,5 saatlik görüşmenin sonlarına doğru yaklaşırken üretim müdürünün telefonu uzun uzun çaldı. İlk seferinde nezaketen açmasa da ‘önemli bir durum olabilir’ diyerek telefonu açıp odadan ayrıldı. Tam 21 dakika sonra geri döndü ve görüşmeyi noktaladık. Görüşmeyi noktalarken ‘biz tecrübesiz birini arıyorduk ama sizde çok tecrübesizsiniz’ cümlesini kurarak hayatımda duyduğum en saçma bahaneyi yöneltti . Her şey iyi giderken bir telefonla hayatınız, kaderiniz değişebilir ve bir babişko asuman sizin 2,5 saat ter döktüğünüz iş için bir telefonla önünüze geçebilir!
Geçen aylara ait torpil hikâyelerine ulaşmak için tıklayın.
Bir yanıt yazın